Dış Politikada kazan kaynamaya başladı ABD Türkiye için yaptırım kozunu devreye soktu. Pentagon'un Türkiye'ye olası yaptırımlar öneren savunma bütçesi ABD temsilciler meclisinden geçti.
Bütçe tasarısı F-35'lerin teslim edilmemesi, CAATSA yaptırımları, Türk Enerji şirketlerine yaptırımlar gibi birçok başlıktan oluşuyor.CAATSA yaptırımları 12 maddeden oluşuyor ve ABD Başkanı bunlardan en az 5 tanesi seçmek zorunda…
Piyasadaki beklenti bunların en hafifi olacağı yönünde ancak Amerikalı mali kuruluşlardan kredi verilmemesi gibi yaptırımlar uygulanırsa da Türk Hazinesi çok önemli bir kreditörü kaybedecek. Bu yaptırımla birlikte ülkemiz kurlarla birlikte enflasyon ve faizlerin üzerindeki baskıları daha yoğun şekilde hissedecek gibi görünüyor.
Mevcut tabloda bile en kötü durum, firma yöneticilerinin ve hane halkının kur beklentisinin kötüleşmesi. Ülkemiz başka ülkelerden de kredi bulabilir ancak ABD'nin Dünya ekonomisindeki yeriyle alakalı birçok yazımda da bahsettiğim gibi küresel hegemonyası tartışılmaz. Ekonomi yönünden baktığımızda durum böyle ama siyasi boyutundan baktığımızda güvenlik konuları her zaman önceliğimiz olmalı.
ABD’nin yaptırım derecesine göre dolar kurunun tekrar 6’lı seviyelere gelebilecek potansiyeli mevcut.
Hammadde ve yarı mamulünün büyük bölümünü dışarıdan alan Türk İmalat Sanayisini olumsuz etkileyebilecek, enflasyonu tetikleyecek maliyetlerle yüzleşebiliriz, Brunson krizinde olduğu gibi… Bu sefer tek fark ülke olarak 2018 yılına göre her şeye daha hazırlıklıyız.
Geçtiğimiz haftalarda Para Politikası Kurulu, yılın son önden yüklemeli faiz indirimini 200 baz puan yaparak politika faizini %12'ye çekti. 20 Aralık'ta Trump'un savunma bütçesini imzalamasıyla birlikte dolar, euro ve altındaki hareketliliği önlemek amacıyla Merkez Bankası reeskont faiz oranını yüzde 17,25'ten yüzde 12,75'e ve avans faiz oranını yüzde 18,25'ten yüzde 13,75'e sert bir şekilde düşürdü. Bu kararın hafta sonuna denk getirilmesi de bunun işareti oldu.
Daha öncede ifade ettiğim gibi Merkez Bankası yaptırımları ve kur risklerini önceden düşünerek önden yüklemeli faiz indirimlerini yaptı. Bu kararlarda FED'in faiz indirimleri ve baz etkisiyle gelen enflasyon rakamları bu alanı açmıştı. Tabi ki en büyük nedenlerden biri de ekonomiyi canlandırmak. Ekonomi canlansa da bu faiz indirimleriyle bazı yan etkiler oluştu ve çözülemeyen özel sektör borç sorunu sebebiyle faiz indirimlerinden gerekli randıman alınamadı.
2020 yılında Merkez Bankası’nın işi hiç kolay olmayacak gibi gözüküyor. Hedeflenen enflasyon rakamlarına ulaşılması, enflasyon rakamlarının baz etkisinden çıkması, dış politikadaki gelişmeler, fiyat istikrarını sağlayabilmek ve piyasaları buna ikna etmek açıkçası hiç kolay değil. Bunlar kolay değil iken faiz indirmek hiç kolay değil. Aralık enflasyon verileriyle birlikte yeni yılın ilk toplantısı 6 Ocak'ta yapılacak. Aralık ayının enflasyon verileri ve dış politikada yaşanan gelişmeler Merkez Bankası’nın vereceği kararda şüphesiz etkili olacak. Dış politikada ki gidişata göre bir karar verileceğini düşünüyorum.
Geçmişi Ecevit hükümetlerine kadar dayanan ve hayali kurulan Kanal İstanbul Projesi konusuna ekonomi çerçevesinde değinmeden olmaz.
En başında şunu bilmek gerekiyor; uzun yıllardır ülkemizde kamu yatırımları ve kamu harcamalarıyla piyasalarımız canlanabiliyor. Kanal İstanbul'un da gündeme gelmesi de durgun ekonomiyi canlandırmak. Çünkü bu tarz projelerle ekonomiye bir şekilde devlet eliyle para pompalamış oluyorsunuz. Âmâ bunun tekrar inşaat sektörü üzerinden yapılması ve maliyetinin 100-150 milyar dolar arasında olacağını düşünürsek bu yaptırımlar önümüzdeyken bu kaynakları kolay yoldan piyasaya sürmek yerine daha zorunu seçip dış kaynaklı, ihracat odaklı bir ekonomik modelle yüksek teknolojiye, katma değerli ürün üretimine ayırmalıyız.
2008’den bu yana inşaat sektörü üzerinden gidilen yolun sonunda inşaatın bugünkü sıkıntıları ve yaşadığımız gelir adaletsizliğini düşündüğümüzde artık büyüme skalamızın değişme zamanının geldiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Ülkemizin en büyük problemi üretkenlik. Bu projeyle ekonomi çarkları dönse de proje bittikten sonra tekrar durgunluk kaçınılmaz olur.
Yaptırımların gölgesinde ülkenin dış politikası diğer konulardaki sıkıntılardan önce kesinlikle çözülmesi gereken bir şey varsa o da sosyolojik kucaklaşmadır. Hepimizin sorunlarının çözüldüğü, sağlıklı, başarılı, bol kazançlı, mutlu, huzurlu ve daima yarından umutlu olacağımız seneler diliyorum.