Anayasa Mahkemesi Yahut Yaşasın Çifte Standart!

Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz hafta bundan 3 yıldan daha fazla bir zaman önce "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" olarak adlandırılan bir grubunun yayınladığı bildiriye imza atan akademisyenlerin  “terör örgütü propagandası yapma suçundan” ceza almaları akabinde yaptıkları bireysel başvuru üzerine hak ihlali kararı verdi.

Bahse konu akademisyenler bildiride ne mi demişlerdi?

En hafifi şuydu mesela…

“Devletin, başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı sürdürdüğü katliam politikası…”

Yok, hayır, yanlış okumadınız, aynen böyle ifade etmişlerdi.

On binlerce insanın katlinden sorumlu PKK’ya tek kelime etmeksizin, bu terör örgütüyle yapılan mücadeleyi “katliam politikası” diye nitelendirebilecek kadar akıldan ve vicdan uzak bir yaklaşım serdettiler evet!

Dünyanın her yerinde terörü ve teröristi övmek suçtur!

Sözgelimi bu akademisyenler Avrupa’da yahut Amerika’da karanlık ve vahşi bir terör örgütü olan IŞİD’e, benzer bir güzelleme yapsalar, sorgusuz sualsiz içeride bulurlardı kendilerini.

Sakın yanlış anlaşılmasın, Avrupa ve Amerika’yı ölçü sayıyor değilim.

Bu örnek, bildiriye imza atanların adeta secde ettikleri “Batı”nın yaklaşımını göstermenin yanında, dünyanın her yerinde benzer bir hassasiyetin bulunduğunu ifade içindi…

Her neyse, sonrasında olması gereken oldu ve kimileri ceza aldı.

Bunun üzerine Anayasa Mahkemesine yaptıkları “haklarının ihlal edildiği” yönündeki müracaat, geçtiğimiz hafta karara bağlandı.

8 üye “hak ihlali yoktur” derken diğer 8 üye “hak ihlali” olduğuna hükmetti.

Aslında eşitlik vardı fakat AYM başkanı Zühtü Arslan, hak ihlali olduğuna hükmeden hâkimlerin tarafında olduğu ve eşitlik durumunda başkanın oyu “2” sayıldığı için “ihlal” kararı onaylanmış oldu.

Bundan sonraki süreç işin ayrıntısı…

Kişisel olarak, fikir ve kanaat belirtmenin insanın tabii haklarından birisi olduğuna inanırım. Fakat burada, fikir belirtme yahut kanaat serdetme değil, düpedüz bir terör örgütünü arkalama ve buna mukabil meşru müdafaanın “katliam politikası” diye değerlendirildiği akıllara ziyan bir yaklaşım söz konusuydu.

Anayasa Mahkemesi Can Dündar kararında olduğu gibi yine millete husumet besleyen odakların hoşuna gidecek bir karar aldı.

Bu, meselenin bir yanı…

Diğer yanda, haksız bir ithamın tamamen temelsiz ve asılsız olduğu gerçeği tebeyyün etti.  

Sayın Cumhurbaşkanının, mahkemeleri etkilediği ve birtakım zecri kararların alınmasında etkin rol üstlendiği iddiasının boşa çıktığını gösteren bir karardır bu.

Peki, ceza verildiğinde mahkemeleri Cumhurbaşkanının etkisi altında kalmakla suçlayan odakların, bu karar üzerine, yanıldıklarını beyan eden bir açıklama gördünüz mü?  

Peki ya, yeminli Erdoğan düşmanlarının, bu türden bir yazı yazdığına şahit oldunuz mu?

Elbette ki hayır!

İşlerine gelmediği zaman suçlayan ve fakat istedikleri bir kararın çıkması durumunda ise üç maymunu oynayan güruhun bu tavrına hangi ölçüye esas alarak bakacağız?

Buna, “çifte standart” demeyeceğiz de ne diyeceğiz?

Anayasa Mahkemesi, casusluğu yasal koruma altına aldığında da (Can Dündar hadisesi) aynen böyle davranmışlardı, hatırlayacaksınız…

Bu yüzden ne AYM’nin bu ilginç kararına ne de yegâne ölçütü kendi tuttuğu taraf olan standartsızlar güruhunun gösterdiği tutarsızlığa, katiyen şaşırmıyoruz!..