Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı, Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olmasının ardından beklentilerin yükselmesi üzerine Abdullah Gül liderliğinde veya onun desteklediği bir partinin kurulma fısıltıları bu aylarda iyice tavan yaptı. Bu parti beklentileri artık fısıltı olmaktan çıktı ve ciddi adımlar atılmaya başlandı. Öyle zannedildiği gibi Abdullah Gül liderliğinde bir parti değil bu parti. Abdullah Gül’ün “onursal başkanlığı”nda ve büyük ihtimalle Ali Babacan liderliğinde bir parti olacağı anlaşılıyor!
Fakat parti kurulmadan çatlamaya başladığı bile söylenebilir!
“Hayrünnisa Davutoğlu’nu istemiyor”
Hani bir söz var son zamanlarda sık duyulan “trenden inenler / indirilenler” diye! O söze göre trenden inen / indirilen şahıslar öyle sınırlı bir çevre değil. Mesela Ali Babacan “Ben trenden inmedim, indirildim, ama inmiş muamelesi görüyorum” diyor. Hakeza Ahmet Davutoğlu da öyle, Abdullah Gül de öyle, Beşir Atalay da öyle! Normal olan bu isimlerin bir araya gelip, birlikte hareket etmeleri! Fakat öyle olmuyor. Bir medya organı Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu bir araya getirebilmek için epey gayret sarf ediyor, ama şimdilik olumlu bir mesafe alabilmiş değil. Bu medya organı geçmişte de Abdullah Gül ile Ahmet Davutoğlu’nu bir araya getirebilmek için epey çaba harcamıştı, ama onda da başarılı olamamıştı!
Şimdiki başarısızlıklarını ise Hayrünnisa Gül’ün üzerine yıkmaya çalışıyorlar! Diyorlar ki: “Aslında Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu birbirlerini çok severler ve birbirlerine çok değer verirler. Bu parti kuruluşunda da birlikte hareket etmek istiyorlar, ama Hayrünnisa ‘Ahmet Davutoğlu olmaz, kesinlikle olmaz’ diyor. Oysa birlikte kursalar partiyi çok daha güçlü olacaklar!”
Bu, bir araya getirme gayretinin başarısızlığını birilerinin üzerine yıkma mazeretinden başka bir anlam taşımıyor!
Oysa Ankara kulislerinde bu ayrılık için söylenenler bambaşka! Ankara kulislerinde deniliyor ki: “2014 Ağustos sonunu hatırlayın. Abdullah Gül Köşk’ten inecek, partiye katılacak ve AK Parti Genel Başkanı olacaktı. Oysa ne oldu? Gül Köşk’ten inmeden bir gün önce (bu itibari bir rakamdır) Davutoğlu AK Parti Genel Başkanı oldu. Gül bunu unutur mu? Bırakın birlikte hareket etmeyi Gül liderliğinde veya Gül’ün uhdesinde hiçbir riyasette Davutoğlu bir daha yer alma talihine erişemez! Gül, Davutoğlu’nu bitirmek için veya başarısız kılmak için elinden gayreti gösterir.”
Bu arada Ali Babacan ve çevresinin 31 Mart’ta aday olamayan, muhalif olmasa da kırgın görünümü çizen AK Partilerle tek tek görüştüğü kulisleri de ortalığı kaplamış durumda. Beklenti şu: Parti kurulacak, AK Parti’den milletvekili devşirilecek ve hükümet sıkıntıya düşecek, erken seçime gidilecek! Oysa yeni sistemde AK Parti milletvekillerinin yarısı bile yeni kurulacak partiye geçse, bu hükümeti uzaktan yakından hiç ilgilendirmiyor. Hükümetin güvenoyu alma diye bir gerekliliği yok, dolayısıyla Meclis’te milletvekili çoğunluğuna ihtiyacı yok. Meclis çalışmalarında hükümetin faaliyetlerine zorluk çıkarabilir mi? Tabii ki çıkarabilir, ama yeni sistemde KHK denilen bir çıkış yolu da var. Ayrıca unutulan birkaç şey var: Meclis’teki hiçbir milletvekili bir sonraki seçimde seçileceği garantisini almadan parti falan değiştirmez! Yeni kurulacak parti aday yapacağı garantisi verebilir belki, ama bu seçileceği anlamına gelmez. Yeni partiye geçebilmesi için ya yeni parti ile fikri bir beraberliğinin (ki bu artık öyle önemli bir mesele değil) olması, ya da bir sonraki seçimde seçilme gibi bir beklentisinin olmaması gerekir.
Babacan ve çevresinin yeni bir medya oluşturma girişimi içinde olduğu da artık çokça dillendirilmeye başladı. Yeni isimlerden oluşturulacak bir medya organının vereceği güven ile eski isimlerden teşekkül etmiş bir medya organının vereceği güven arasında çok fark olacağı kesin. Fakat eski isimlerden teşekkül ettirilecek medya organı için hem yeni partiyi, hem yeni yapıyı algılayabilecek evsafta isim kalmadı dışarda. Davutoğlu ile Babacan’ın bir araya getirmek isteyen grup ise başlangıcından bugüne Davutoğlu ile birlikte hareket ediyor olarak biliniyor. Kendilerine sorsanız “Bizim Davutoğlu ile bir alakamız yok” diyeceklerdir. Doğrudur da, herhangi bir alakaları olmayabilir. Fakat herkes onları, özellikle de Ankara onları Davutoğlu ile birlikte hareket ediyor olarak biliyor. Bu kanaati değiştirmeleri de çok zor. Muhtemelen Babacan ve çevresi de onları böyle değerlendiriyor. Handikapları çizdikleri görüntü! Bunu değiştiremezlerse Babacan’ın oluşturacağı medya organı içinde de yer alamazlarsa şaşırmam! İşin kötüsü Babacan’ı ve yeni yapıyı anlayıp tavır geliştirebilecek bu camiadan tek ekip şimdilik bunlar. Camiadan olması şart değil denirse, o zaman mesele yok! FETÖ’cüler ve onların artıkları yeni bir medya oluşturmak için çok cazip projeler geliştirebilir!
Kılıçdaroğlu: Partiyi Ekrem’e bırakacağım!
Babacan cephesinde kısaca böyle şeyler olurken Ekrem İmamoğlu cephesinde neler oluyor acaba? Ankara kulislerinde İmamoğlu ve CHP için neler konuşuluyor?
Kılıçdaroğlu cephesinden bir kulis bilgisi aktarayım ki mesele biraz vuzuha kavuşsun!
23 Haziran seçimleri öncesinde, tahminen 15 – 20 gün önce tırnak içinde “İslâmcı kanaat önderleri” olarak bilinen bir grupla Kılıçdaroğlu bir akşam bira araya geldi. O akşam görüşmesinde nelerin konuşulduğunun ayrıntısına girmeyeceğim, sadece İmamoğlu ile ilgili Kılıçdaroğlu’nun “İslâmcı kanaat önderlerine” ne dediğini aktaracağım! Bu arada, bu isimlerin hangisine sorsanız kendisini İslâmcı olarak adlandırmaz. Ki bana göre de İslâmcı değillerdir! Fakat Türkiye onları İslâmcı, üstelik İslâmcı kanaat önderleri olarak tanıyor!
Kılıçdaroğlu’nun cümlesi şu: “Ben partiden üç grubu temizleyeceğim: Ulusalcı Kemalistler, solcu Aleviler, Kürtçü Kürtler. Partiyi bunlardan temizledikten sonra partinin başından ayrılacağım, partiyi Ekrem İmamoğlu’na teslim edeceğim. Benim görevim bu” Nokta. Tabii ki bu aktardığım cümlelerle dile getirmemiştir Kılıçdaroğlu meseleyi. Çünkü hiçbir şey siyasette veya başka bir konuda bu açıklıkta dile getirilmez. Bizim kulis söylentilerinden ve o toplantıda bulunan İslâmcıların Kılıçdaroğlu’nun cümlelerinden anladıkları bu!
İmamoğlu demişken, yeni İBB Başkanı İmamoğlu Kültür Daire Başkanlığı’na Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden birini atadı ve Kültür A. Ş.’yi de ona bağladı. Atanan şahıs ise hem Ankara’da hem de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde “katı mezhepçiliği” ile tanınıyor!
Yine atama demişken bir de Ankara’dan haber verelim: Mansur Yavaş’ın başdanışmanlığına iki isim atandı: Servet Avcı ve Rasim Bölücek. Servet avcı İyi Parti kontenjanından, Rasim Bölücek ise CHP kontenjanından başdanışman oldu. İki isim de ülkücü! Rasim ABD’den geldi seçimden hemen önce! PKK kontenjanından başdanışmanın kim atandığını şimdilik öğrenemedik, öğrenince onu da yazarız.