Bu köşede Ali Babacan ve parti girişimiyle ilgili epey yazı okudunuz! Parti ha kuruluyor ha kuruldu derken epey zaman geçti. Dolayısıyla biz de bu partileşme süreciyle ilgili kulağımıza kadar gelen kulis bilgilerini görmezden gelemedik! Her duyduğumuzu taşımadık tabii ki bu sütunlara. Ankara kulislerine düşen ve ses getiren kulisleri atlamamaya gayret ettik. Bursa Haberdar gazetesi 15 günlük iken bazı kulis bilgilerinin bu sütunlara taşınmasının bir anlamı oluyordu, ama gazete aylık olarak yayımlanmaya başlayınca kulis bilgilerinin birçoğunun bu sütunlara taşınmasının fazla da bir anlamı kalmadı. Kalmadı, çünkü gazete okur karşısına çıkıncaya kadar aynı konuda birden fazla kulis bilgisi Ankara koridorlarında çalkalanmaya başlamış bile oluyor! Onun için bu sütunlara güncelliğini kaybetmeyecek veya zaten güncel siyasetle alakası olmayan kulis bilgilerini aktarmayı daha işe yarar bir şey olarak görüyoruz. Bu bağlamda Babacan ile ilgili bugünden bakıldığında eski sayılabilecek, ama aslında güncel durumla ilgili olmayan bir kulis bilgisini taşıyalım istiyoruz:
Kulis bilgimiz 31 Mart seçimleriyle ilgili bir bilgi. Biz kulis bilgisi diye adlandırıyoruz, ama siz bunu kulis olarak değil, güvenilir bir eski bakanın şahitliği olarak okuyun!
Mesele şu efendim:
AK Parti 31 Mart yerel seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Melih Gökçek’i göstermeme kararı vermiştir ve Ankara için aday arayışına başlamıştır. İşte bu arayış sürecinde epey isim oltaya takılmış, ama bir isim AK Parti hükümetlerinde bakanlık yapmış ve Ankara milletvekilliği yapan bir siyasetçinin aklına gelir. Ki muhtemelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bilgisi dâhilinde küskün olduğu, belki de parti kurabileceği kulis bilgisi olarak ortada dolaşmaya başlayan Ali Babacan’a gider.
Ali Babacan’a meseleyi kısaca izah eder ve “Biz Ankara milletvekilleri olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak sizi görmek istediğimiz kararını aldık. Ben de size bu teklifi iletmek ve sizin cevabınızı almak üzere geldim” minvalinde teklifi iletir.
Babacan’ın bu teklife cevabı hiç de beklendiği gibi değildir. Değildir, çünkü ne Ankara kulislerinde dile getirilen parti kurabileceği bilgilerini doğrulayacak ne de AK Parti’nin bu teklifini reddettiğini veya kabul ettiğini gösteren bir cevap verir:
“Aman böyle şeyler demeyin. Yerin kulağı var. Birileri bundan bir çıkarımda bulunur. Benim siyasetle ilgim kalmadı artık. Siyaset falan düşünmüyorum. Ben artık ticaretle meşgul olacağım, ticaretime bakacağım.”
Nasıl ama?
Beğendiniz mi cevabı! Tam bir siyasetçi cevabı. Kabul veya reddettiğini söylemiyor. Üstelik hakkında parti kuracağı kulis bilgilerinin Ankara koridorlarına salındığından haberdar değilmiş gibi bu konuda da bir şey söylememiş oluyor! Ne olduysa oluyor ve Ali Babaçan bildiğiniz gibi 11 Mart 2020 tarihinde kurduğu Deva Partisi’nin tanıtımını yapıyor. Fakat siz şu talihe bakın ki, Babacan kurduğu partiyi tanıttığı gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’de ilk korona vakasının tespit edildiği bilgisini açıklıyor ve Deva Partisi’nin tanıtımı gündemde yer bile bulamıyor!
Sahi ne oldu da ticaretine bakacağını söyleyen, siyasetle irtibatının kalmadığını söyleyen Ali Babacan birdenbire siyasete sıcak bir dönüş yaptı? Üstelik de bir parti genel başkanı olarak yaptı bunu!
Arınç: “Kurtulamadık gitti şu şerefsizden!”
Bülent Arınç da bu sütunların misafirleri arasına sık katılmaya başladı diyeceksiniz bu kulis bilgisini okuyunca! Olsun varsın. Üstelik haklısınız da! Ne yapalım ben 1977’den bu yana tanıyorum kendilerini. O zaman da Manisa’da avukatlık yapıyor olmasına rağmen siyasetin tam da göbeğinde biriydi. Üstelik şunun şurasında 40 küsur yıldır (tabii bu benim şahitlik ettiğim, belki daha öncesi de vardır) aktif siyasetin içinde yer alan kaç kişi var bu camiada!
Arınç ile ilgili olan kulis bilgimiz de hem eski hem de her daim yeni bir kulis bilgisi!
O günleri hatırlayan vardır muhtemelen, ama Türkiye’de bazı şeyler o kadar hızlı yaşanıyor, o kadar hızlı değişiyor ki, anlatınca sanki yüzyıl önce yaşanmış gibi bir his içine giriyor insan!
O günler dediğim Abdullah Gül’ün “Yenilikçi Hareket” olarak ortaya çıkıp da kongrede kaybettikleri günlerin biraz sonrası günler! Bir önceki kulis yazımızda İsrail Başbakanı Netenhayu’nun Erbakan’a bir heyet gönderdiği bilgisini paylaşmıştım sizlerle. İşte o günlerden bir müddet sonra, ama Yenilikçi Hareket’in henüz parti kurmadığı günler!
Benim Ankara’da çok sevdiğim ağabeylerimden biri vardı, şimdi merhum olduğu için ismini vermeyeyim. Devlet adab ve erkanını çok iyi bilen aynı zamanda şair biriydi. Ankara’da Dikmen’de ikamet ederdi. Türk dünyası ile çok yakın ilişkileri vardı. Bosna savaşı sırasında Bosna’ya da ciddi yardımları olmuştu. Necip Fazıl Kısakürek hayranı Elçibey vardı Azerbaycan’da belki hatırlarsınız, onun da çok yakın arkadaşlarından biriydi. Elçibey ile piknik yapacak, piknikte türkü söyleyebilecek kadar yakındılar diyeyim de siz gerisini tahmin edin artık.
Abdullah Gül, Bülent Arınç ve yanlarında şu an Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde aktif olarak çalışan üst düzey bir bürokrat ve iki kişi daha işte bu benim çok sevdiğim şair ağabeyin evine baskın yaparlar akşam vakti! Maksat ziyaret, sohbet ve çay içmektir!
Sohbet koyulaşır, çaylar içilir. Ziyaretin maksadı sohbet etmek, çay içmek olarak izah edilse de bu ağabey eski kulağı kesiklerdendir ve misafirlerinin asıl ziyaret maksatlarını açmasını bekler, sormaz.
İşte sohbetin koyulaştığı çayların içildiği bir anda asıl ziyaret maksatlarını Abdullah Gül açıklar:
Yeni bir parti kuracaklardır ve bu partinin kurucuları arasında bu ağabeyimizi de görmek isterler. Bu ziyaret aslında yeni kurulacak partiye davet ziyaretidir de.
Abdullah Gül niçin yeni bir parti kurmak istediklerini, Millî Görüş hareketinin lideri Necmettin Erbakan başta olduğu müddetçe bu hareketin hiçbir mesafe alamayacağından, yenilikçi bir hareketin gerekli olduğundan falan bahseder.
Bu çok sevdiğimiz ağabeyimiz hem misafir hukukundan hem nezaketinden pek fazla söze karışmaz. Misafirler söyleyeceklerini söylesinler ondan sonra gelenleri kırmadan nezaketle bu partinin kurucuları arasında yer alamayacağını anlatacaktır. Fakat nezaket de bir yere kadar!
Merhum Erbakan aleyhine cümleler kuruldukça bu ağabeyimizin alı al, moru mor olur. Çünkü gelenlerin hepsi de bu ağabeyimizin merhum Erbakan’ı çok sevdiğini bilmektedirler! Bir ara Bülent Arınç kantarın topuzunu kaçırır ve “Kurtulamadık şu şerefsizden” der. Şerefsiz dediği merhum Erbakan’dır ve üstelik gelen ekibin içinde bu ağabeyimizin Erbakan’ı ne kadar çok sevdiğini en iyi bilen kişidir!
Bu cümle üzerine ağabeyimiz artık kendini tutamaz, nezaketi falan da bir tarafa bırakarak açar ağzını! Çünkü evinin dinlendiğini de bilmektedir. Erbakan gibi birine, üstelik Türkiye Cumhuriyeti’ne Başbakanlık yapmış birine “şerefsiz” denmesi kanına dokunur. Aldığı Devlet terbiyesi bu lafı, söyleyene yedirmektir!
Yakın çevresi de bilir, ismini duyanlar da bilir bu ağabeyimiz ağzını bozduğunda karşısındakinin kim olduğuna bakmaz sövülmedik ne yakınını bırakır ne de sövülmedik bir yerini. Vitesten atar ve “Bu sıfatı kullananların yedi ceddine kadar” sövülmedik yerlerini bırakmaz.
Tabii ki ortalık buz keser! Ve heyet geldiği gibi, üstelik kendilerine çok ağır küfürler edilmiş kişiler olarak bu ağabeyimizin evinden apar topar kaçarlar!
Sonuç mu?
Bu ağabeyimiz bir ara AK Parti’den milletvekili olmak istedi, ama listeye giremedi!