Barış Pınarı Harekâtı Yahut Ya İstiklal Ya Ölüm!

Türkiye, ülkenin geleceğini tehdit eden terörist bir yapılanmayı durdurmak amacıyla 9 Ekim’de Suriye’nin kuzeyine “Barış Pınarı” ismiyle bir harekât yaptı, malum…

Dünya kamuoyuna, BM’ye ve etkili ülkelere aylarca, bu bölgede bir terör örgütünün palazlandığını, özellikle de batılı ülkelerin başta Amerika olmak üzere bu yapıya açık destek verdiklerini anlatıp durduk.

Umurlarında bile olmadı.

Bırakın umurlarında olmasını bilhassa duymazdan geldiler Türkiye’yi.

Ve perde gerisinde her türlü lojistik destek yanında resmen silahlandırdılar bu terör örgütünü.

Örgütün amacı Irak sınırından itibaren Suriye’nin Türkiye ile sınırı bulunan bölgenin tamamını kapsayan bir terör devleti kurmaktı.

ABD ve Avrupa böyle bir devleti tanımaya hazır olduğu gibi tüm güçleriyle destekleyeceklerdi.

Bu nedenle Türkiye’nin ikazlarına kulaklarını tıkadılar ve terör örgütünü cesaretlendirecek açıklamalar yaptılar. Zira Türkiye’nin uzun yıllar başını ağrıtacak bir kukla yapıya ihtiyaçları vardı. Bu yapı marifetiyle Türkiye’nin kalkınma planını tamamlamasını, savunma sanayiinde aldığı mesafeyi berhava etmeyi ve özellikle de Arap halklarıyla doğrudan ilişkisini koparmayı kafalarına koymuşlardı.

  

Yapacak hiçbir şey kalmamıştı!

Bu şer odağını bir daha tehdit oluşturmayacak bir şekilde bölgenin kalbinden söküp atmak için ne gerekiyorsa o yapılmalıydı ve yapıldı.

Ama o da ne?!

Amerika, Avrupa, İran ve ülkelerini demir yumrukla yöneten Arap diktatörlerin yanında içeriden de sesler yükselmeye başladı.

Evet, içeriden!

İşbirlikçi hainler, tıpkı diğerleri gibi ve tamamen onların argümanlarıyla bu operasyona karşı tezvirat yapmaya başladılar!

İnanılır gibi değildi ama maalesef öyleydi.

Ses, başını yine CHP’nin çektiği sözde muhalif unsurlardan çıkıyordu.

Bu ülkedeki tüm terör grupları, HDP/PKK ve CHP…

Bu koroya kimi Kemalistler, solcumsular, FETÖ ve hatta bazı ulusalcılar da katıldı.

Şimdi bazıları, “CHP mecliste tezkereye ‘evet’ diyerek destek verdi” diyecekler…

Gerçekten öyle mi?

Evet, zahirde tezkereye ‘evet’ dendi ama hakikatte, “içimiz yanarak evet dedik” yönündeki açıklamalar da orta yerde duruyor.

CHP, HDP/PKK ile kurduğu ittifak zarar görmesin diye, mecliste evet dediği halde, kamuoyu önünde açık bir biçimde operasyonun aleyhine konuşlandı.

Bu, dışarıdaki ‘gâvurlar’ ile içerideki ‘gâvurların” aleni bir işbirliğiydi.

Sözüm ona “savaşa hayır” gibi insani bir argümanla, Türkiye’nin ve bölgenin geleceğini ipotek altına alma amaçlı oluşturulan bir terör örgütüne bile isteye destek veriliyordu.

Tarih, bu ihaneti elbette ki not defterine kaydediyordu ama…

Türkiye, bütün bu tezviratları kulak ardı ederek olması gerekeni yaptı ve hainlerin inine girdi.

Bütün dünya Türkiye’nin bir bataklığa girdiğini düşünüyordu ama Allah’a şükür tam tersi odu.

Sanılandan çok daha kısa bir sürede fevkalâde bir başarı elde edildi.

Dışarıdaki gâvurlar ile içerideki işbirlikçiler apışıp kalmıştı…

Çok daha büyük başarıların önüne geçmek maksadıyla Türkiye’nin başından beri istediği her şeyi vermeye rıza göstererek, operasyonu durdurmak için harekete geçtiler.

Türkiye istediğini karşı tarafa kabul ettirmişti.

Bu aşamada yapılacak şey bu teklife “evet” demeyi gerektiriyordu zira Türkiye, dünya kamuoyu nezdinde başından beri haklı olduğu konumunu devam ettirmek durumundaydı.

Bu satırlar kaleme alınırken süreç henüz tamamlanmış değildi.

Türkiye açısından ya karşı taraf anlaşmaya uyar ve bahse konu şer odağı kendiliğinden def olur veya operasyona kaldığı yerden devam edilir.

Allah, ülkemiz ve ümmet için hayırlar halketsin!

nihatnasir@gmail.com