Muhafız:
– "Alışığım kralım" dediğinde
Kral:
– "Olsun, sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim" dedi ve gitti.
Ancak bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unuttu...
Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini gördüler, duvarın üzerinde şöyle yazılıydı:
"Soğuğa alışkındım; Kralım, elbise vaadin beni öldürdü..."
Bekleme hissini herkes bilir, bir iş oluncaya, bitinceye, sona erinceye ya da biri ya da bir şey gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak. “Kaldıkça daralırsın,” lanet bir şeydir aslında. Katlanılacak şey değildir, İnsanın iliğini kemiğini kurutur”. Telafisi yoktur, Zor iştir. “beklemek bir çeşit ölmektir”. Tahammül gerektirir anlayacağınız.
Türlü türlü vaatlerle, insanları bekleterek bir umuda bağlayarak kesinlikle imtihan etmeyin. Çünkü “insan bekledikçe değişir”. Beklettiğiniz kişi, hakkınızda “telafisi imkânsız” olumsuz düşüncelere girer.
Önce umudu öldürürsünüz. Ardından sevgi, saygı, güven ölür, dostluk ölür, muhabbet ölür...
Beklerken zaman ve mekân algımızı bir kenara bırakırız. Yaşamın en zor yanlarından biri de beklemektir. Hayatımız boyunca bir şeyleri hep bekleriz. İlgi bekleriz, güven bekleriz. Verilen sözün tutulmasını, azıcık Güleryüz, belki birazda anlaşılmayı bekleriz. Beklemek elimizden gelen tek eylemdir belkide.
Güneşin doğmasını, bazende batmasını bekleriz. İlkbaharın gelmesini, çiçeklerin açmasını, yağmurların bitmesini bekleriz. İşlerin açılmasını, borsanın yükselmesini beklemiyor muyuz yıllardır. On beşinde bekleriz, kırk beşinde bekleriz, yetmişinde bekleriz. “Hâlbuki beklemek sonu gelmeyen bir cehennemdir”.
Bir halt olmayacağını bile bile, “sonu dipsiz karanlık bir kuyuda bekleriz çoğu zaman”. Hayatımızın ziyan olması pahasına. Vicdan azabı kadar korkunç bir duygudur beklemek. Çoğu zaman ateşte yanmaktır defalarca,
Dört gözle bekleriz güzel günlerin gelmesini, bir ses, bir soluk bekleriz. Mucizeler, kurtarıcılar bekleriz. Gecenin ortasında güneşi beklemek gibi, Karun kadar zengin olmayı bekleriz. Gelmeyeceğini bile bile bekleriz. Beklerken neleri kaçırdığımız gözümüze bile gelmez. “İnsan hayatının sessiz eylemidir beklemek”.
Atalarımız ne güzel söylemiş “Allah kimseyi bekletmesin”.
ACILARIN ŞEHRİ GAZZE
Gazze de olanları her okuduğumda Ebu Zer’in şu sözleri çoğu zaman aklıma takılı verir. “Gece yatağa aç girip, sabah kılıcını kuşanmayan adama şaşarım”.
Gazze’de katliamın ve zulmün bitmesini hâlâ bekliyoruz. Zorlu göç ve yaşam mücadelesi devam ediyor. Soğuk ve sağlıksız koşullar, hipotermi nedeniyle artan bebek ölümleri ve toprağa verilen umutlar
Sıla henüz üç haftalık bile olmamıştı. Eşimle birlikte bebeğimizin yüzünü açtık, yüzü morarmıştı, “dili dişlerinin arasında sıkışmış ve ağzından kan geliyordu”. Diyor Neriman el Necme.
Bir başka trajik hikâye, yehia el- batran ve oğlu Cuma’ya ait. Henüz 20 günlük olan Cuma hipotermi nedeniyle hayatını kaybetti. Yehia, Dokun buz gibi, Sekiz kişiyiz ve elimizde bir battaniye bile yok”, diyerek çaresizliğini haykırıyor.
Neriman çaresizlik içinde feryat ediyor. Çocuklarım hasta ben hastayım. Göğsümüz ağırıyor, soğuktan ve yağmurdan üşüyoruz. “Savaştan ölmezsek, soğuktan ölüyoruz”.
Enam 135 inci Ayetle yazımızı noktalayalım.
“Ey Kavmim, elinizden gelen ne varsa yapın”. Şu dünya yurdu kime kalacak ve bu hayat sona erince kim sevinip mutlu olacak elbette bileceksiniz. “Gerçek şu ki zâlimler kurtuluşa eremezler”.
2025 yılının bolluk ve bereket içinde bir yıl olması dileğiyle.
Neşeyle kalın.