BİR DOLAR TL DEJAVUSU

En baştan başlayalım…

13 Şubat’ta Fitch, Türkiye kararını açıklayarak BB(-) olan negatif görünümü durağana çevirmişti. Tabi bura da bir not artırımı söz konusu olmasa da Fitch bazı temel sebepleri baz alarak bu kararı verdi. O tarihlerde Türk Lirası’nın, Türk varlıklarının değer kazandığını hepimiz hatırlıyoruz. Fitch’in sebepleri ise; yeni ekonomi yönetimi altında daha tutarlı ve Ortodoks politika karışımı bir politika izleyen TCMB’nin para politikasında önemli bir sıkılaşmaya gitmesi, geçen sene uluslararası rezervlerinin son derece düşük olması, yüksek cari açık, kötüleşen yatırımcı güveninden olumlu yöne doğru ilerleme ve buradan dönüşün hafifte olsa umutlandırması gibi başlıkları temel sebepler olarak sıralamışlar.

Önceki yazımda bahsettiğim ve önemli gördüğüm bazı konular Fitch’in açıkladığı raporda da öne çıkıyor: Merkez Bankası’nın şeffaflığı ve öngörülebilirliği arttırmak için tek bir politika faizine geçtiğini, fonlamanın yani haftalık reponun sadece politika faizi üzerinden gerçekleştirmesi ve dalgalı kur rejimine geri dönülmesi gibi başlıklar raporda yerini alırken raporun devamında hane halkı ve kamu borcunun yükselmesine de değinilmiş. Ayrıca reformların gelmesi gerektiğinin de altı çizilmiş.

Bu rapor açıklandıktan birkaç gün sonra TCMB zorunlu karşılık oranlarında değişikliğe gitti.

KREDİ MUSLUKLARI KISILIYOR

Tüm vadelerde %2 oranında 200 baz artışa giden Merkez Bankası parasal sıkılaşmanın arkasında olduğunun mesajını verdi. Buradaki amaç; bankalardaki yani sistemdeki para miktarı ve kredi maliyetlerini bu şekilde arttırarak sistemin içerisinde bir sıkılaşmayla bir para politikası aracı oluşturmak. Diğer bir deyişle kredi musluklarını keserek hedeflenen enflasyona ulaşmak.2020 yılındaki genişleyici politikanın devam edip etmediğini ve bunun enflasyondaki baskısını ölçtükten sonra bu raporla birlikte karar verilmiş.

KISILAN KREDİ MUSLUKLARI NEYİN HABERCİSİ ?

Ocak ayında ufakta olsa bir faiz artışı olsaydı böyle bir uygulamaya gidilmezdi. %2 lik artışla beraber, örnek verecek olursak; Bankalar 100 liralık mevduata karşılık 2 lira daha fazla parayı Merkez Bankası’na zorunlu karşılık olarak yatırmak zorunda kalacak ve  bunu bulacakları yer Merkez Bankası olacağı için bankalar Merkez Bankasına politika faizi üzerinden %17 den borçlanıp %12 faiz alacak ve dolayısıyla aradaki %5 bankalar için bir maliyet oluşturacak. Bu sebeple oluşan bu maliyeti kredi faizleri ve mevduat faizlerine bankalar yansıtmak zorunda kalıyor. Bu zorunlu karşılık çok büyük bir artış olmasa bile krediye dayalı ekonomimiz için öz kaynağı yeterli olmayan, öz sermayesi düşük şirketlerin özellikle inşaat ve emlak sektöründeki açığın krediyle kapatılmasıyla dönen piyasa ekonomimiz için bu modelin artık yürütülemeyeceğini ve çöktüğünü gösteriyor aslında.

ENFLASYON VE BORÇLAR MERKEZ BANKASINI ZORLUYOR 

Şubat enflasyon verileri 15,61 olarak açıklandı. Baz etkisiyle yılın ilk dört ayında enflasyonun yüksek çıkacağını zaten tahmin ediyorduk. Sağlık yüzde 18,11 , gıda ve alkolsüz içecekler grubu yüzde 18,40 ve ev eşyası  yüzde 22,47’lik artışla listede yerini aldı.  Enflasyonla mücadele eden Merkez Bankası 18 Mart’ta yapılacak toplantıda bu enflasyon verilerinden sonra 50 ya da 100 baz puan faiz artırır mı bilinmez ancak bu faiz oranlarıyla bile zorlanan reel sektörün ve kredi kartı borçlarıyla boğuşan vatandaşın tahammülünün kalmadığını görebiliyoruz. Tahminim bu toplantıda faiz arttırılmayacak ama para politikasında ki bu sıkılaşma devam edecek. ÜFE ile TÜFE arasındaki makasın daraldığı Türkiye’de harcamadan ziyade maliyet enflasyonu olduğunu raporlar bize gösteriyor ki para politikası ciddi bir enflasyon mücadelesine girmişken maliye politikası ayağında henüz bir hareketlenme olmadığı görülüyor.

ABD 10 yıllık tahvillerinin 1,60 seviyelerine çıkması ile Türk lirasının Dolar karşısında sert bir şekilde değer kaybettiğini gördük. NEDEN ABD 10 YILLIK TAHVİLLERİ KURU VE PİYASALARI ETKİLER? ABD Tahvil piyasaları dünyanın en büyük ve en önemli tahvil piyasası...Buradaki hareketler hisse senedi piyasalarını ve kurları ister istemez etkiliyor. Endeks ve hisse senedi değerlemelerinde faiz oranları kullanılıyor. Eğer bu faiz oranları yukarıya doğru çıkarsa daha düşük değerlemeler ortaya çıkıyor ve bu piyasalarda getiri kaygısı oluşturuyor. ABD’de aşılama konusu iyi gittiği için piyasalarda iyimserlik beklentilerden çok daha önce piyasaların iyileşebileceği, kapalı şirketlerin açılabileceği beklentilerini ortaya çıkardı bunun sonucunda da piyasada enflasyon korkusu ortaya çıktı. Ekonomi normale dönmesiyle ötelenmiş harcamalar gün yüzüne çıkabileceği için bunların biranda olması enflasyon baskısını arttırmış oldu. Bu gelişmelerden sonra Türk Lirası’yla birlikte bir çok para birimi Dolar karşısında değer kaybetti. Türk Lirası gelişen para birimleriyle aynı orantıda değer kaybetmesine rağmen bu süreçte dünyada en çok değer kaybeden Güney Afrika Randıyla birlikte iki para biriminden birisi oldu. Türk Lirasının kendine has kırılganlıkları olduğu ve bu tip durumlarda savunmasız olduğu açıkça görülebiliyor. AB Türkiye’den ithal edilen yassı çelik mamullerine ek vergi getirmişti .Amerika Birleşik Devletleri de ülkemizin de dahil olduğu 18 ülkeden alüminyum ithalatına anti-damping vergisi koymaya hazırlanıyor ki 2020 yılı Gayrisafi Milli Hasılamız Türk Lirası bazında %1,8 artsa bile Dolar bazında %40 fakirleştiğimiz açık. AB ve ABD’nin Türkiye’yi ekonomik olarak zorladığını da görebiliyoruz.

ALTIN FİYATLARI İÇİN OLASI SENARYO

Bir diğer konuya değinecek olursak ; kafası karışık raporlar bütün dünyayı etkiliyor .En son IMF olumsuz yan etkileri olmasına rağmen bir çok merkez bankasının er yada geç negatif faiz oranı politikasını düşünmek zorunda kalacağını ve 10 yıllık ABD Tahvillerinin %2’ye tırmanacağıyla ilgili bir rapor yayımladı. Amerika’da faiz %0 ile %0,25 arasında ve Avrupa Merkez Bankası ile İngiltere Merkez Bankasında da bu oranlar geçerli. Şimdilik merkez bankaları buna sıcak bakmasa da eğer Dünyanın önde gelen merkez bankaları IMF’nin dediği negatif faiz oranını düşünürse elde bir şey kalmaz ve Altın fiyatları dünyada yükselmeye başlar.

Sonuç olarak dünyada ve ülkemizde olan biten ekonomik gelişmeleri içini açarak özetlemeye çalıştım. Ekonomik açıdan istikrarlı bir döneme, salgından çıkış ve toparlanma dönemine girdiğimizi söylemek için henüz erken.

Ancak yaşadığımız bu ekonomik bedelleri neden yaşadığımızı, geçmişte nasıl hatalar yaptığımızı, hiçbir kişi ve kurumu suçlamadan, sorgulamamız gerekiyor.   Türkiye’de enflasyonun daha çok maliyet enflasyonu olmamasının sebebi toplumdaki kişi ve kurumların bakış açısıyla ve iş ahlakıyla doğru orantılı unutmamak gerekiyor. Şirketlerin yaptıkları yatırımları, siyasetçilerin politikalarını, vatandaşın bireysel olarak bugüne kadar yaptıklarını sorgulaması gerekiyor. Yani bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Bu ülkenin özgür beyinlere, sadece paraya odaklanmış kar amacı güden şirket ve kurumlara değil hem kazanıp hem kazandıran, etrafına faydalı iş ahlakı kuvvetli, eğitimli beyinlere ve gençlere ihtiyacı var. Bir şeylerin değişmesini istiyorsak değişime ilk önce kendinizden başlayın…

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle…