BİZ KENDİMİZE NE YAPTIK 2

6 Şubat Hatay depremi olduğunda “biz kendimize ne yaptık” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Son yarım asırda ülkemizde yaşanan acınası durumumuzu özetlemek için, 2. yazıyı yazmak gereği kendiliğinden oluştu diyebilirim.

Sülün Osman’ı bilenleriniz vardır.1950 ve 60lı yıllarda Tramvay, Galata kulesi, Kent Meydanlarındaki saatler, Şehir hatları Vapurları gibi Kamu mallarını saf vatandaşlara satarak, ya da kiraya vererek efsane olmuş bir vatandaşımız. “”Taksimin girişine paspas koyup gelenden gidenden para almışlığı bile var”. Yaptığı işte o kadar başırılıydı’ki Türkiye onu “dolandırıcılar kralı” olarak tanıdı. Sülün Osman öldü ölmesine ama açtığı yolda, kurduğu ülküde, gösterdiği amaçta hiç durmadan yürüyen “nice sülünler” peyda etti bu ülkenin başına.

Sülün Osman daha başlangıçtı, bunlar Türk insanının daha iyi günleriydi.80 li yıllara geldiğin de, Türkiye’nin başına “bankerler” musallat olmaya başladı. O gün itibariyle aktif faaliyette olan 2500’e yakın “banker” içinde, en meşhurları hiç şüphesiz banker kastelliydi. Bankaların yüksek faizli tahvil ve mevduat sertifikasını alıp satıyor ve bunun karşılığında yatırımcısına kısa sürede “fazla ve kolay para” kazanmayı vadediyordu. Yeşilçam’ın en ünlü jönlerini reklamlarda oynatıyor, gazetelerde çarşaf çarşaf reklamları dönüyordu. Böylelikle orta sınıf halkın güvenini iyiden iyiye kazanmıştı. Bu güven ortamı ve şöhret 1980 lere gelindiğinde 550 bin kişinin kastellinin kontrolüne yaklaşık 2,5 milyar dolar emanet etmesini sağlıyordu. Halk arabasını, evini, bileziklerini ve geleceğini satıp kastellide kuyruğa girip hunharca parasını teslim ediyordu. “Maliye bakanı Kaya Erdem endişeye gerek yok dediğinde artık çok geçti”. Kastelli İsviçre’de kuş tüyü yatağında keyfine bakıyor olacaktı.

90 lı yıllara geldiğimizde oyun kurucular tekrar sahadaydı. Faizsiz yatırım holdingleri mantar gibi büyümeye başladı. Bu defa ülkenin muhafazakâr kesiminin boğazından artırdığı paraya göz dikilmişti. “Yüksek kar getiren bir üretim varmış gibi gösterilerek, yatırımcıları sisteme katan ve ilk yatırım yapanlara, ödemenin sisteme sonradan katılanların parasıyla ödeme yapıldığı bir sistem” keşfetmişlerdi. Türkiye’de ve Avrupa ülkelerindeki vatandaşlarımızdan “faizsiz yüksek kar vaadiyle” çanta çanta paralar toplandı. Kredi çekenler, karısının kolundaki 2 bileziği verenler, evini tarlasını satanlar gene sahnedeydi. Milletimizin geleceğini talan ettiler, mağdurlar çığ gibi büyüdü. Ülkenin milyarlarca lirası heba oldu. Sayısızca insanın psikolojisi bozuldu, Aileler yıkıldı, insanlar canlarına kıydılar. Buna sebep olanlar ise?

Sülün Osman’ın ruhu ara sıra titan saadet zincirleri, Selçuk parsadanlar v-s lerle ülkemize ara sıra uğrasa bile 2018 yılında çiftlik bankla tekrar hortlamıştı. Sosyal medyada “Fatihin İstanbullu fethettiği yaştasın” denilerek tanımlanan Mehmet Aydın, bu defa teknolojinin imkânlarını kullanarak yaklaşık 132.000 bin 222 kişiden, 1 milyar 139 milyon lira tokatlayarak, üstüne üstlük yurtdışında milletin gözünün içine bakarak, 2 yıl boyunca krallar gibi yaşayıp sonra ülkemize teşrifte bulunduğunda, artık paralar buhar olmuştu. Bir kez daha ülkenin milli serveti heba olup gitmişti.

Takvimler 20 Nisan 2021 yılını gösterdiğinde bu defa da “Sülün” abimiz Thodex in kurucusu Faruk Fatih Özer kimliğiyle sahnedeydi. Kripto para borsası Thodex'in sahibi tüm sistemlerini kapatmış, yaklaşık 2 milyar dolarlık kripto parayla yurtdışına kaçmıştı. Yurtdışına giderken yaptığı açıklamada, “konuyla ilgili olarak kullanıcılarımızın varlıkları konusunda endişeye kapılacak her hangi bir durum yoktur” demişti. Hâlbuki endişe inanılmaz boyutlardaydı. Atı alan Üsküdar’ı geçmişti. O günlerde mağdurlardan bir vatandaş bir TV programına verdiği röportaj da, “çocuk bizim paraya doymamamızdan faydalandı, bedavadan para kazanmak bizi bu hale getirdi “demişti.

Son günlerde ülke gündemini meşgul eden olaylar sislisine konu uzamasın diye değinmeyeceğiz.

Sülün Osman ölmemiştir kim bilir, belki de kıtalar dolaşıyordur.

Gelelim konu başlığımıza. Biz kendimize ne yapıyoruz. Yıllar önce bir cumhuriyet savcısıyla konuşurken, “çalmak kadar çaldırmakta suç”, Mahkemelerimizi meşgul etmeyin ticareti kuralına göre yapın, işini düzgün yapmayan tüccarlar sayesinde iş yükümüz artıyor demişti. Şimdiler de daha iyi anlıyorum. İçimizdeki “fetişist kazanma duygusu” ,“tamahkârlık” veya başka bir deyişle, “açgözlülüğümüz” belkide bizi bu hale getirdi. “Emek verilmeden taş taş üstüne konulmayacağını, güzel bir gelecek için bedelinin ödenmesi gerçeğini” öğrenemiyoruz maalesef.

Son olarak Sülün Osman mahkemedeki savunmasında konuyu şöyle özetlemişti.

“Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında”. Adam ertesi sabah kuyumcuya gidipte, bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum, demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı diye. Gayet açık ki, beni dolandırmayı planlamıştı. “Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkmamış tek bir kişiyi bile dolandırmadım”.

Not:2023 yılı bitmek üzere hayat tüm şaşaasıyla akıp gidiyor. Kendimizi sevmek belkide yapabileceğimiz en cesur şeydir. Şair Mizuta Masahide nin dediği gibi, Ahır yandı/ve ben artık/ayı görebiliyorum.

Sağlıkla ve neşeyle kalın…