COVİD-19 TÜRKİYE’YE GİRDİKTEN SONRA...


Covid-19 alınan tüm önlemlere rağmen 11 Mart 2020’de Türkiye’ye Avrupa’dan giriş yaptı. Daha sonra sayılar hızla arttı. Derken vefat haberleri de almaya başladık. Bunlar çok acı haberlerdi. Ama salgın vardı ve tüm dünya bundan etkilenecekti ve etkilendi. Hiçbir ülke bundan kendini saklayamazdı. Ancak alınacak tedbirlerle geciktirilebilirdi.


İlk vaka tespitine kadar kadar sınırlarımızı ve havaalanlarımızı sıkı denetleyen Devletimiz yurt içi vaka haberinden sonra yurt dışındaki vatandaşlarını ülkemize taşıdı. ABD, Avrupa, diğer ülkeler hatta Çin’den vatandaşlarımız tahliye edildi. Çokça speküle edilen umrecilerimizin sayısı tahliye edilenlerin %16’sı idi. Vatandaşlarımız geldikleri ülkelerin pozitif vaka yoğunluğuna göre evlerinde veya sınırlandırılmış alanlarda 14 gün takip edildiler. Bazı ülkelerden gelenler önceleri evde takip edilirken bu ülkelerde pozitif vaka sayısı artınca buradan gelenler de sınırlandırılmış alanlarda izole edildiler. Bu arada Pozitif çıkan vakalar hastanelerde kontrol altına alındılar. Klinik bulguları olanlara tedavi başlandı. Günler geçip vaka sayısı arttıkça salgın stratejisi de değişiyordu. Devletimizin aldığı tedbirler salgının ülkemizde görülmesini mümkün olduğunca geciktirdi. Sonraki tedbirler de yayılmanın azalmasında etkiliydi. Şunu da vurgulamak gerekir ki bizdeki yayılma diğer ülkelere göre hızlı gözükebilir. Bu görecelidir. Çünkü Avrupa ülkelerinin tek kaynağı Çin iken bizim kaynağımız tüm Avrupa, Amerika, Arabistan, İran... ve tabi ki en sonunda olağan şüpheli Çin’di.  Tek kaynaktan yayılma ile çok kaynaktan yayılma elbette farklı olacaktır. Şimdi bunu yaşıyoruz.
Hastalığın yayılması kaçınılmazdı dedik. Bunun bir sebebi de klinik bulgu vermeden hastalığı geçirenlerdi. Çünkü bu kişileri tespit etmek mümkün değildi ancak hastalığı pek tabi bulaştırıyorlardı. Karantina şartlarını, seyahat kısıtlamalarını bu belirtisiz hastalara göre ayarlamak imkansızdı. Bu durumu öğrendiğimizde zaten olan olmuştu. Virüs yeni(?), bulgular yeni, testler yeni, hastalık yeni, tedaviler yeni, hasta takibi yeni. Üstelik Dünya Sağlık Örgütünün ve Çin’in tutarsız açıklamaları durumu daha karmaşık hale getirmekteydi.


Biz basit bir testin kullanıma girmesinde bile çok titiz davranırız. Tanı koyma, test yapma, tetkik yapma, film çekme, tedavi verme, yoğun bakım takibi vs. vs. Her bir basamağının kesin kurallarını belirlemek yılları alacakken hepsi ile birden karşı karşıya kaldık. O yüzden bu konularda her yerden değişik fikirler ortaya çıkacak, faydalı bildiğimiz pek çok durum değişecek, doğruyu bulacağız. Ama bu konularda bizim netleşmiş bilgilerimiz olmadan sizlerin kafasının karışması doğal. Bu konudaki  rehberimiz Sağlık Bakanlığımız ve Bilim Kurulumuz. Dikkatle takip edip denilenleri yapacağız. Bu arada Hastalığı geçirmiş kişilerin kanından elde edilmiş serumun diğer hastalara verilmesi en umut verici tedavi gibi görünmekte. Zaten dünyada uygulanan ne tedavi varsa ülkemizde var, ve gerektiği hallerde uyguluyoruz.


Peki zaten salgın yayılacaksa neden bu kadar tedbir uyguluyoruz? Ne faydası var? Dediğimizde neler elde ettiğimizi sıralayalım. Önce dünyanın bu salgınla ilgili tecrübesinden faydalandık. Hangi tedavi faydalı, nasıl tanı koymalı, sağlıkçıları nasıl korumalı, karantina stratejileri ne olmalı? Hepsini takip edip kendi modelimizi uyguladık. Hastalığın yayılma hızının azalması hastaneye müracaatları azaltır. Gerek servis gerek yoğun bakımlarda oluşacak doluluk, hastaların hastane dışında kalmasına ve ölümlerin katlanmasına sebep olur. O yüzden bir ülkede salgın yayılsa dahi sıkı karantinanın faydası yadsınamaz. Yoğun bakımlarımızın doluluk oranı ve alınan tedbirler bu yolda da iyi gittiğimizi gösteriyor. Bir kez daha aldığımız tedbirler kadar güçlüyüz deyip sağlıklı günler diliyorum. Yarın: Hasta mıyım? Test mi yaptırayım? Yoksa ne yapayım?
 
Sağlıcakla kalın
#evdekalın