Bayılırım bu söze, Derviş karşılaştığı zorluklar karşında “endişe” duymaz. Çünkü bu şekilde yaşamaya “zaten” alışıktır. Eski zamanlarda memleketin birinde kış ayında “kıtlık” olmuş, zenginlerin hepsi ölmüş, fakirler ise ”açlığa” alışık oldukları için ilkbaharı görebilmişler.
Dünya ekonomilerinin küresel krizin başlangıcı olarak kabul ettikleri 2019 yılında, “fırtına çıktı uyuyabiliyor musunuz” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazının sonunda, “hazırsanız uyuyabilirsiniz hem de hayatınız boyunca” diye bitirmiştim.
Son dönemde ki karşılaştığımız olaylara, finansal piyasalardaki tepkilerimize baktığımız da artık büyük bir “direnç” gösterebiliyoruz. Büyüklüğü ne olursa olsun, tekrarlanan olaylar insanlar da ve piyasalarda önce bir “alışkanlık”, sonra “boş vermişlik” tepkisi yaratıyor. Bu ikisi bir araya geldiğin de krizlerin etkisini, “minimum” düzeyde hissediyoruz artık.*
Dikkat ederseniz krizlere alıştık. Paniklemiyoruz, Yadırgamaz duruma geldik. Kanıksadık, “Aynı şeyleri yaşamak” kolaylaştırıyor belki de. Bağımlı olduk, evcilleştik, ehlileştik. 2019 yılından sonra ekonomik anlamda yaşanan krizler, tıpkı deprem ve sonrasında gelen artçı sarsıntılar gibi. İlk deprem insanlarda büyük bir korku yaratıyor, Hemen sokaklara fırlıyor insanlar. Artçı sarsıntılar devam ettikçe insanlar bu duruma “alışmaya” başlıyor. Peş peşe yaşanan olaylar korkuyu geriye iterek, onun yerini bir boş vermişlik tepkisinin almasına yol açıyor. Bugün yaşadığımız “olgu” aşağı yukarı bu.
Piyasalardaki anormal fiyat dalgalanmaları, dövizdeki ani yükselişler, fiyat listelerinin gün aşırı değişmesi, temel gıda maddelerindeki yukarı yönlü seyirlere alıştık. Üstüne üstlük, şirket değerleri, sermaye kazançları etkilense de, işçilik ücretlerinin işletmelerde yarattığı maliyet baskısı her geçen gün artsa da, Fırtına çıksa da uyuyabiliyoruz artık. . Derviş gibi olduk anlayacağınız, “titremeye” her an hazırlıklıyız.
İşin özeti açıkçası şu, geçmiş yıllardaki deneyimlerimizden dolayı krizlerde ne yapacağımızı artık biliyoruz. Bu inişleri kontrol altında tutabilecek “tecrübeye” sahibiz. Krizler konusunda iyi eğitilmiş durumdayız. “Yeni bir kriz geldiğinde şirketlerimizi kapatıp gidecek değiliz”. Muhakkak kayıplarımız olacaktır. Âmâ zararları “göğüsleyecek” bir perspektifimiz var artık.
Konuyu burada noktalayıp, dikkatimizi Ortadoğu’ya çevirelim. Hemen yanı başımızda bir “kriz” var ki sormayın gitsin. Yazıyı kaleme aldığım saatlerde İsrail’in Gazze’ye saldırılarının 100’cü gününde öldürülen Filistinli sayısı 23 bin 968’e yükseldi. Saldırılarda yaşamını yitirenlerin yüzde 70‘ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Buna rağmen topraklarını “terk” etmiyorlar. Filistinli şair Tevfik el- zeyyad tüm dünyaya rağmen topraklarını terk etmeyeceklerini haykırıyor.
.BİZ BURADA KALACAĞIZ
Yirmi çaresiz adam olmamıza rağmen
Biz burada kalacağız
Yüreğinize çökmüş tuğlalar gibi
Ve boğazınıza bir cam kırıntısı,
Bir kaktüs gibi ve gözlerinize
Bir yangın gibi.
Biz burada kalacağız
Elinden geleni ardına koyma
Biz koruyoruz
Zeytinin ve incirin gölgesini
Yoğuruyoruz fikirleri
Hamurun mayası gibi
Çelik gibi sinirlerimiz.
Ama cehennem ısıtıyor yüreklerimizi.
Susarsak eğer
Taşları sıkacağız.
Acıkırsak çamurla “doyacağız”.
Ama “asla” terk etmeyeceğiz…
Son söz.
“Yaralarınızı asla unutmayın, gücümüzün kaynağı orası çünkü”…
Not:
Taptaze el değmemiş “sıfır” kilometre muhteşem bir yeni yıl önümüzde serilmiş duruyor. “Geçmişe” takılmayın, “gelecekten” kaygılanmayın, “an “ın kıymetini bilin. Tecrübeler göstermiştir ki insan en çok “an ”ın kıymetini bilmezmiş.
Neşeyle ve sağlıkla kalın…