Dil susarsa beden hastalanır

KENDİNİ ÜZME!

Zihinsel düşüncelerimiz /deneyimlerimiz fizyolojimizi / bedenimizi iyi ya da kötü yönde değiştirebilir mi?

Yani inançlarımız / düşüncelerimiz / duygularımız bizi /insanı iyileştirebilir ya da hastalandırabilir mi?

Evet, görünen o ki önemli ölçüde duygular düşünceler inançlar insanın fizyolojisini değiştirebilir.

Yakın zamanlarda bağışıklık sistemi üzerine yapılan araştırmalar bu konu üzerine bize bazı ipuçları veriyor.

Öyleki yakın zamana kadar bağışıklık sisteminin beyinden ve sinir sisteminden bağımsız olduğu düşünülürdü.

Yeni yapılan araştırmalara göre ise kesinlikle tam tersi... Bağışıklık sistemi BEYİN ve bir bütün olarak BEDEN sürekli ama sürekli bir iletişim içinde.

Dolayısıyla beyinde olan her şey bedene sirayet ediyor.

Olumlu ya da olumsuz.

Yani bu da demek oluyor ki yaşadığımız psikolojik zorluklar bağışıklık sistemimizin tehditlere verdiği yanıtları doğrudan etkileyebilir /etkiliyor.

Mesela şimdi konunun daha iyi anlaşılması için hayal edin.

Enteresandır hiç gözlemlediniz mi? Bilmiyorum.

İnsanlar canı sıkkın, kendini ifade edemeyen, anlayanı olmayan zamanlarda daha çok hastalanıyorlar.

Belkide bu durum üzüntülü, kaygılı, stresli, korkulu hallerde kalp krizi gibi en ağır semptomlardan başla vücutta egzama türü deri hastalıklarına kadar hemen her tür semptomun bu tür düşüncenin olumsuz olarak zihinlerde yer tutmasıyla fazlaca ilgili olduğunu anlatıyor bizlere...

Bu gerçeklik etrafında düşündüğümüzde ve bazı hastalıkların zamanlamasının belli olaylarla ilintili olduğunu anladığımızda, bu olayları da kendimizin dışındaki insanlarla yaşadığımızı düşündüğümüzde, diğer insanlara ne kadar kopması mümkün olmayan bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu da anlamamız gerekiyor.

İnsan malumunuz sosyal bir varlık.

İnsan olma süreci de bu anlamda bir başkasıyla kurduğu ilişkiyle başlıyor.

Onun içindir ki başkaları ile ilişkilerimizdeki sürtüşmeler çalkantılar ve hayal kırıklarının görünmeyen zihinsel süreçlerden yola çıkarak bedenler(imiz) üzerindeki gerçek etkileri olabilir.

Ya da tam tersi mutlu edici ortamlarda değer katıcı sevgi ve saygı merkezli kaliteli ilişkiler geliştirerek her dem zihinsel ve bedensel iyileşme hali üzere yaşamak gibi...

Yazının burasında konuyu yine ilk başlangıcımıza, içine doğduğumuz aileye getireceğim.

Aslında olaylara /durumlara verdiğimiz tepkiler evet, büyük oranda yaşamın ilk yıllarında yani ailemizde bize bakım veren kişilerle kurulan ilişkilerimiz belirler.

Kesin olan budur.

Öyledir evet, daha annemizin rahminde ve sonrasında çocukluk yaşında yaşadığımız semptomlar zihnimize / bedenimize damga misali vurulan mühürler gibidirler.

Belki büyüdükçe mührün mürekkebi dağılıyor izler silikleşiyor ama bir bütün olarak silin(e)miyor.

Silinmemesi tabii ki bu semptomlara teslim olunması anlamına gelmiyor.

YENİ ve mutlu edici huzur verici düşüncelerle geçmişle geçip gidenle yüzleşip, olması gerekene dair yelken açmak bu izleri büyük oranda iyileştirebilir /iyileştirir.

Son tahlilde insanın insan ile olan ilişkisinde sağlıklı iletişim yolları zihinsel ayrıntılandırma sürecinde tıkandığında ortaya hastalıklar çıkar.

Bu anlamda insan incinmişliğini, üzüntüsünü, kırgınlığını ifade edemezse susarsa, gerçekte susmuş olmaz..

Zihin /dil susarsa  beden hastalanır /hastalık olarak konuşur. Yine konuşur.

Hastalıklarımızı anlamak için zihnimizi ve bedenimizi bir bütün olarak dinlemek gerekir.

Vesselam