Dolar neden yükselmedi? Hangi modele geçiyoruz?

İlk yazımın satır aralarında Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun 25 Temmuz'da ki toplantısında enflasyon verileriyle birlikte faizleri düşürme olasılığının bulunmasından bu konuyla ilgili ortamın bir nebze oluştuğundan bahsetmiştim.25 Temmuz tarihine kadar piyasaların genel beklentisi, ortalama 200-250 baz puan indirim olmasıydı.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, piyasa beklentisinin ötesinde tam 425 baz puan indirim yaptı. Politika faizi %24'ten %19,75'e indirildi. Akabinde sebep olarak TCMB'nin açıklamasında; Enflasyon görünümündeki iyileşme devam etmekte birlikte cari işlemler dengesindeki iyileşme eğiliminin sürmesi beklenmektedir denilmiştir. Yani merkez bankamız enflasyonun iyi seyirde gitmesinden dolayı Türkiye ekonomisi kredilerle büyüyebildiği için, büyüme ve enflasyon arasındaki seçimini büyümeden yana kullandı.

Bu durumla birlikte bir dahaki toplantının Eylül ayında olacak olması ve Aralık ayı sonuna kadar ufak puan indirimleriyle enflasyonunda 17 puanda olmasından dolayı TCMB’nin politika faizini yüzde 18 yüzde, 17’lere çekebileceğini düşünmekteyim. Çünkü Amerikan Merkez Bankası(FED) geçen hafta 25 baz puan indirim yaptı ve Avrupa Merkez Bankası'nın eylül ayında muhtemelen faiz indirimine gideceğini göreceğiz. Bu da Merkez Bankası’nın eylül ayında veya yılsonuna kadar tekrar faiz indirimine gideceği ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Peki bu kadar fazla bir faiz indirimiyle döviz kuru o gün neden yükselmedi? Sebebi şöyle açıklanabilir. Şuan da yaz mevsimindeyiz ve turizm sektöründen çok başarılı bir şekilde döviz girdisi sağlanıyor. Döviz kurunun yüksek olması, yabancı turistlerin öncekinden daha güçlü bir şekilde Türkiye’yi tercih etmesine kapı açtı. Hatta bazı Avrupa ülkeleri bile yıllık turizm gelirlerinin bir kısmını bu yıl Türkiye’ye kaptırdı. İhracat verilerinin pozitifliği o gün dövizde bir atak olmasını engellemiş ayrıca piyasa bu kararı zaten fiyatlamıştı. Birde bu kararla birlikte bir yabancı girişi olduğu ve yabancıların Türk Lirası alıp Dolar satmasıyla Türk Lirasının değer kazandığını söyleyebilirim. Eğer jeopolitik risklerden kaynaklanan küresel çapta bir kriz ortamı oluşmadığı sürece ve dış siyasetle ilgili bir gerilim yaşanmadığı takdirde bu yaz mevsiminde kurlar bu bantlarda kalacak gibi görünüyor. Ancak piyasanın önceden fiyatladığı faiz kararının aksine ilerleyen zamanlarda sinyali verilen faiz indirimlerinde kurların vereceği tepki bugünkü gibi olmayabilir.

Peki bu 425 baz indirimiyle bankaların kredi faiz oranlarında hemen bir düşüşün olmadığına gelirsek; önce mevduat faizlerinde bir düşüşün olduğunu gördük ancak kredi faizlerinde özel sektörün durumundan kaynaklı bankacılık sektörü faizin üzerine risk unsuruna da katarak faizleri birdenbire düşürmüyor. Bu zamanla oluşacak bir durum olduğu için bunun etkilerini hemen beklememek daha doğru olacaktır. Bir miktar etkisi olsa da burada ki geçiş biraz zaman alabilir ardından tüketici ve reel sektöre verilecek kredilerde bir iştahlanma gözleyebiliriz.

Türkiye'de bu kararla yeni dönemin düşük faiz, yüksek Kur, yüksek ihracat modeline geçiş olduğunu belirten görüşler mevcut.

Henüz İthal İkamesiyle ve Kredilerle büyüyebilen bir ekonomiyiz ki bugün baktığımızda İthal ettiğimiz ürünlerin içinde en büyük pay %85 civarında hammadde ve yarı mamulden oluşmakta.

Bu durum şuanda tam olarak bu modele hazır olmadığımızı gösteriyor ancak adım atmayacağımız anlamına gelmiyor. Türkiye’de ithal edilen bazı ürün kalemlerinin ülkemizde üretilmesi için çalışmalar başlatılmış. Bu ürünler sayısal olarak 300 kalem civarında. Bu çalışma gösteriyor ki biz tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş stratejisini yani bu modeli benimsiyoruz ve geçmemiz artık zorunlu gibi… Ama her geçiş her değişim sancılı oluyor ister istemez ama buna katlanmak gerektiği de çok açık. Neden mi?

Bugün ki modelimizde cari fazla vermek ülke ekonomisinin büyümesinde negatif etki yaratıyor. İthalat yapmadan ihracat yapamıyoruz ve ekonomi durgunluğa gidiyor. Kur artınca enflasyon artıyor, enflasyon artınca faizler artıyor ve bu üçlü kısır döngüye takılıyoruz.

Şu anda model değiştirmekten de önce özel sektörün borç sorununun aşılması gerekiyor. Üretimle ilgili, tarımla ilgili konularda tanıtım, devlet desteği, teşviklerle özel sektörün bu alanlara yönlendirilmesi şart. Yani kısaca bize ekonomide köklü bir değişim şart!