Eşinizi ne kadar tanıyorsunuz?

Efendim bugün yaşam içerisinde gözlemleyip, günlük konuşmalarda sizlerin de gündemini kıyısından köşesinden kuşatan bir sorunsala dikkat çekmek istiyorum.
Hangi sorun mu?
Boşanma oranlarının hızla çoğaldığı, varoluşsal olarak ve kültürümüzün olmazsa olmazı Aile kurumunun içinin boşaltılıp , sadece şeklinin kaldığı sorun hakkında …
Şimdi, izninizle bunu gözlem boyutundan çıkarıp, bilimsel verilerle de ispat etmek istiyorum.
Evet.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2004’ten bu yana 2013 yıl sonu itibarıyla 1 milyon 75 bin 765 çift boşandı. Evlenme oranı yüzde 2,5 azalırken, boşanma oranı yüzde 38 arttı.

TÜİK tarafından 2011’de yapılan araştırmaya göre, geçimsizlik yüzde 96,70 ile boşanma nedenlerinin başında yer aldı.
Diğer boşanma nedenleri ve oranları ise zina yüzde 0,07, cana kast yüzde 0,03, cürüm ve haysiyetsizlik yüzde 0,24, terk ve akıl hastalığı yüzde 0,05, diğer nedenler yüzde 0,80 ve bilinmeyen nedenlerden yüzde 2,09 olarak gerçekleşti.
Tablo bu. Ve bu tablonun en can alıcı noktası, “geçimsizlik” olarak nitelendirilen uzlaşıya dayalı bir yaşam sürememe durumunun yaşanması sözkonusu.

Bir ömür beraber yaşamak istediğiniz insanla bir yıl gibi kısa bir zaman sonra boşanma kararı almak ve kavga dövüş ayrılmak, nasıl bir duygudurumudur hiç düşündünüz mü?
İnsanlar…
Hangi nedenlerle evlenip hangi nedenlerle birlikteliğe son vermek zorunda olabilirler?
Üzerinde düşünülmeye değer meseleler…
O halde teker teker gidelim ve meseleyi anlamaya çalışalım.
Geçimsizliğin nedeni, evlilik nedir?
Evliliğe hazır mıyım?
Niçin evleniyorum? gibi Aile kurumunu oluştururken başlangıçta olmazsa olmaz olan soruların sorulmaması, yani ne istediğini bilememek hali olabilir mi ?
Ve kendimce önemli gördüğüm yazıyı yazmama da neden olan, aslında kimsenin kimseyi tanımadığı, sosyal şartlandırmalardan dolayı biraraya gelme durumlarının olduğu, evleneceğimiz kişiliği yeterince tanımıyor oluşumuz, geçimsizlğin/boşanmaların nedeni olabilir mi?
Olabilir.
Çünkü; yapılan araştırmalarda anketlerle çiftlere sorulan sorulara ve verilen cevaplara bakılırsa durum şunu gösteriyor ki; evli çiftlerin yarıdan çoğunun tam anlamıyla birbirlerini tanımadıklarını görüyoruz.
Bunun yanında uzun vadeli evlilikler araştırıldığında da görülen şu ki: Birbirlerini çok iyi tanıyan / karakterleriyle birbirlerini tamamlayan çiftlerin sevgileri her geçen gün artıyor.
Evet. Aslında evlilik olması gerektiği şekliyle, karı-koca arasında derin bir anlam duygusunu paylaşmak değil midir?
Ve yine evet, evlilik; insanı kuşatan bütün alanlarda birbirini tamamlama amaçlı birliktelik olmalıdır, değil mi?
Değilse de halihazırda bu amaçlanmalıdır. Değil mi?
Efendim konunun ve söylemek istediğimin özeti şu ki; amaçlanan şekliyle en güçlü evliliklerde göze çarpan, zayıf bağlarla birarada duran sözümona çiftlerden farklı olarak, geçimsizliği geçin, “geçinmek” ile kalmayıp, birbirinin umut ve arzularını destekler ve birlikteliklerinde bir amaç duygusu geliştirdikleri görülür.
Aslında birbiriyle uyumlu olmak ve saygı göstermekten söz edereken, kasdedilen de tam da işte budur.
Dolayısıyla çok can alıcı sorunlar yok ise boşanmanın çare olmadığı ve evlenmeden önce ve sonra, amaçlanması gerekenin, güçlü evliikleri ayakta tutan ilkelerle var olmaya çalışmak olmaya davet vardır.

Son tahlilde; kendinize hayat arkadaşı kıldığınız eşinizle ya tutarlı birbirini tanımaya /anlamaya dayalı bir ilişki türü oluşturup huzurlu mutlu kaliteli bir yaşama adım atmış olacaksınız ya da adının evlilik denilen bedenlerin birlikte ama ruhların bakire olduğu, adının aile , ama tek tek bakıldığında birey olmaktan çok bireyselleşmiş, herkesin kendi zihin krallığında volta attığı, düzensizliği ve karmaşayı sürekli kılmaktan öteye gidemeyeceksiniz. Tercih sizin/bizlerin.
Vesselam