GEÇEN ZAMAN DEĞİL, ÖMÜR…

Baştan söyleyeyim ben bu konuları düşünürken su kaynatıyorum, yazı sonunda bakalım size ne olacak? Evet konumu zaman. Zamanın varlığından, nasıl akıp gittiğinden bahsedeceğiz. Gerçekten akıp giden bişey varsa. Burada doğruları iddia etmekten çok sizi düşündürmeye çalışacağım. Yani söylediklerim ne mutlak doğru, ne de mutlak yanlıştır.

Zaman diye bir şey yoktur diyerek başlayalım. Var mıdır? Bilim ölçülebilen kavramları inceler. Ölçüm yoksa bilim de yoktur. Tahmine yer yoktur bilimde, kanıt ister. Ölçüm yoksa iddialar teoriden öteye gidemez. O halde zamana bakalım. Zamanı ölçebiliyoruz. Tıpkı ağırlığı ölçtüğümüz gibi. Veya uzaklığı. Ölçüm birimi olarak gram deriz, metre deriz. Ölçmek için mutlaka sabitimiz vardır. Cetvelleri kumaşçılardan, terazide kullanılan ölçülü ağırlıkları eski bakkallardan biliriz. Zamana gelelim. Ölçü birimimiz var. Saat deriz, dakika deriz.. Ama gerçekte neyi ölçüyoruz? Dünyanın kendi etrafında dönmesini ve güneşin etrafında dönmesini ölçüyoruz. Dünya kendi etrafında tam bir kez dönüşünü  24’e bölüp, her birine de bir saat demişiz. Dünyanın güneş etrafınıda dönmesini de 24’e böldükten sonra bulduğumuz 365’in herbirine bir gün demişiz. Kalan 6 saati de 4 senede bir birleştirip 29 şubat yaptık mı tamam. Başka bir hesapla da Ay’ın hareketlerinden bambaşka bir takvim oluşturmuşuz.
 
Şimdi beyin yakmaya başlayalım. Kendimizi bir an uzayda farzedelim. Böyle gözlerimizi kapatıp Dünyanın hem kendi etrafında hemen güneşin etrafında döndüğünü çoook uzaktan seyredelim. Dünya döndü bir gün oldu, iki, üç.. Dünya güneşin etrafında da döndü, bir sene oldu filan.. hadi gözünüzü kapatıp düşünün.. Garip gelmeye başladı mı? Dünya ile güneşin birden yok olduğunu farzedelim. Ne olur zamana? Ölçüm birimlerimiz yok oldu... Zaman akmaya devam eder mi? Veya zamanın başlangıcı nedir, bitişi var mıdır? Zamanı nesnelerin hareketine göre(dünya, güneş, ay) belirlediğimize göre şekilli elemanların oluştuğu büyük patlamadan önce zamanın varlığından bahsedebilir miyiz?
 
Galileo ve Newton zamanın mutlaklığından ve evrenselliğinden kesin emin iken Albert Einstein buna karşı çıkıyordu. Ben sizin değil Tanrı’nın düşünce biçimini öğrenmek istiyorum diyerek yola çıkmıştı. Her nesnenin sonu olsa da zaman akıp gidecektir aforizmalarına karşılık Einstein sabit olanın zaman değil ışık hızı olduğunu savunuyordu. Ben hepimizin hepimizin Newton’cu olduğunu düşünüyorum. Öyle değil mi? Newton gibi zaman vardır, sabittir ve akıp gider diyoruz. Buna göre Newton tüm hesaplamalarını %99 doğru hesaplamıştı. Bu bize yettiği için Newton’cuyuz zaten.  Einstein’a bu %99 yetmemiş, %1’i sorguluyordu. Ne diyor Albert? Aslında ne dediğini 80 yıl sonra denyselleştiren adamlar Nobel aldı. Ne dediği de şıp diye anlaşılmıyor nitekim. Özetleyelim.. 3 saatimiz olsun. Bu saatlerin birisi dünyada kalsa, birisini güneşe yollasak, diğerini Jüpiter’e yollasak hepsi zamanı farklı ölçer. Yani dünyadaki 10 dakika geçtiğinde Güneş ve Jüpiter’de geçen zaman daha farklı olacaktır. Yani zaman sabit değil. Mekana göre değişiyor. Ama en önemlisi hıza göre de değişiyor. Işık hızına yaklaştıkça, yani hızlandıkça zaman yavaşlıyor. Işık hızında zamanın durduğunu kabul ediyor Einstein. Üzücü olan bütün fizikçiler artık bunun doğru olduğunu kabul ediyor. Kuantum fiziğini çözene kadar doğrularımız bu.
 
Zaman değişebildiğine göre, durabildiğine göre ölçüm nerde kaldııı, gece gündüz nerde, dünyanın hareketleri başka bir yerde. Zamanın tarifini nesnelerin hareketlerinin birbirine göre anlık değişimi ve bu değişimin devamlılığı olarak yapabiliriz şimdi.
 
O halde akıp gidenin zaman değil de ömür olduğunu bir kez daha belirtelim…