Yine günler haftalar geçiyor… 13 Kasım'lar çözülen çözülemeyen meseleler derken ekonomideki dünya gündemi, Beyaz Saray’da Trump ile FED Başkanının buluşması ve ardından Trump'ın FED Başkanını faiz konusunda protesto ettiğini twitter yoluyla açıklamasıyla başladı.
Trump'ın azil sürecinin, Elizabeth Warren, Michael Bloomberg gibi isimlerin Trump'ın karşısına rakip olarak hazırlanması da bu sürecin hızla yapıldığının göstergesi. Geçen hafta Türkiye ile ilgili, ABD'nin 13 Kasım’da güvenlik konularında uzlaşmaz tavrını devam ettirmesi ve bazı konularda istediklerimizi almışız gibi görünsek de durumun tam olarak öyle olmadığı ortada. ABD'nin Suriye'nin kuzeyindeki emelleri ve çıkarları bu yönde ilerlerse, uzlaşma sağlanamayacak gibi görünüyor. ABD'nin atacağı her adımın bize ne kadarı uyar bilinmez ama ‘ABD gibi bir dostun varsa düşmana ihtiyacın olmaz’ sözü geliyor akıllarımıza.
Dünya'da ABD ile Çin'in Ticaret savaşlarını anlaşma yoluyla sona erdireceği umutları iyiden iyiye yeşeriyor. Bunun neticesinde de ABD Makro ekonomik verileri ve Avrupa’dan gelen olumlu PMI verileriyle birlikte küresel anlamda bir bahar havasına girildi. Bu beklentiler döviz fiyatlarına ve borsalara olumlu yansıdı. Küresel baharın kışa dönüp dönmeyeceğini, en azından yıl sonuna kadar bu şekilde ilerleyebileceğini söyleyebilirim. Dünya gündeminde başka bir sürpriz olmazsa, daha yıl bitmeden Dünya'da ve Türkiye’de 2020 yılında; güvenlik ve ekonomi alanlarında nelerin olabileceği konusunda küresel ölçekte bol soru işaretli bir belirsizlik hakim.
Bir diğer konuda; Fitch'den sonra bir diğer kredi derecelendirme kuruluşu olan Moody's de Türkiye ile 2020-2021 büyüme tahminleri yükseltti. Moodys, Türkiye ekonomisinin toparlanma sürecinin beklenenden daha güçlü olduğunu açıkladı. CDS primlerinin düşmesi ve az da olsa jeopolitik risklerin azalması bize şimdilik nefes aldırmış gibi gözükse de özellikle ABD’nin muhtemel yaptırımları, Suriye meselesindeki konular ve benzeri riskler hala karşımızda bekliyor.
Gelelim Türkiye Ekonomisine yani işsizlik verilerine…
Ağustos ayı işsizlik rakamları %14 ve genç işsizlik oranı %27,4 olarak açıklandı. Yaz mevsimlerinde gelen bu rakamlar kışa doğru bu oranın daha da artacağını gösteriyor.
2018’den beri gelen sürece baktığımızda firmaların küçülmeye gittiği dönemlerde faaliyet giderlerindeki en yüksek paya sahip olan işçilik maliyetlerini azaltmak için işçi çıkardığı ortada. Firmaların küçülmeye gitmesiyle ortaya çıkan konkordatolar, istihdam için yapılan bu kadar teşvik varken genç nüfusumuzun istihdamında yaşanan zorluklar, geleneksel ve aile şirketlerinin fazlalığı, atılan yanlış adımlarla birlikte genç işsizlik oranı her geçen gün artıyor. Şirketlerin faizlerin düşük olduğu dönemlerde yapmış olduğu yanlış yatırımlar sebebiyle maalesef bunlar ve benzeri gelişmeler yaşanıyor.
Sorunun, ilk önce bilim bazlı dünya görüşüne dayalı eğitim modeli, girişimcilik, inovasyon yani eğitimde köklü bir reform ile aşılabileceğini tekrar söyleme gereği duyuyorum. Bu zaman ve sabır isteyecek bir süreç olsa da bizim için bir mecburiyet. Aksi takdirde bu oranlar, ekonomi büyürken tek haneye düşse de tersi olduğu zamanda da rahatlıkla çift hanelere gelebilir. Küreselleşen dünyada dijitalleşme hızla ilerlerken bizim genç nüfusumuzun ve firmalarımızın dünyayla rekabet edebilir seviyede olması için ilk kural her zaman eğitimden geçiyor.
Dünya Endüstri 4.0 ve yapay zeka ile ilgili önemli bir mesafe kat ederken bizim yapacağımız yakalayacağımız çok mesele var. Endüstri 4.0’a göre; insan üretimin bir faktörü… Ancak hata yaptığı ve pahalı olduğu için teknoloji sistemiyle veriye dayanan daha az maliyetle daha hızlı olacak bir üretim, insan gücüne ihtiyaç kalmadan yapay zekâyla oluşacak bir sanayileşme isteniyor.
Bu sanayileşme modeli dünyada işsizliği arttıracak mı? Kesinlikle evet... İkinci bir Sanayi Devrimi olan Endüstri 4.0’a gelişmiş ülkelerin geçişi hızla devam ederken adeta çağ değişirken bizlerinde bir şeyleri köklü olarak değiştirmemizin zamanı geldi geçiyor… Eğitimde ve sanayide köklü reformlar yapmamız gerçeği çok net bir şekilde ortada iken; girişimcilik, eğitim, teşvikler ve yeni planlamalar ile Endüstri 4.0 yolunda bir adım atmamız veya yeni çağa ayak uydurmamız için en azından bir yerden başlamamız gerekiyor. Tüketimin bu kadar hızlı olduğu bir çağda yeni üretim modellerinin ortaya çıkması da gayet doğal. İlerleyen zamanlarda insanların yapabildiği bir takım işleri yeni sanayi modeli ile robotların yapay zeka ile yapabileceği bir Türkiye’de şu anki işsizlik verilerini de göz önüne aldığımızda kısır bir döngü içerisinde kendimizi bulmamız kaçınılmaz olabilir. Bu yüzden attığımız, atacağımız her adım çok büyük önem taşıyor.
İster tüzel kişi olsun ister gerçek kişi… Şirket iseniz atıl varlıklara değil, şirketin kar amacına ve iş yatırımlarına uygun yatırım yapmak zorunda olduğunuzu bilin. Hem makine teçhizatınıza hem de beşeri sermayenize yatırım yapın. Bir yatırımcı iseniz paranız ne kadar olursa olsun kendi yatırım kararlarınızı kendiniz verin. Kimsenin etkisinde kalmayın, teknik analiz öğrenin grafik okuyun, finans ve iktisat bilimiyle alakalı gerekiyorsa eğitimler alarak kararlarınızı verin. Eğer henüz istihdam edilmemiş iseniz; muhakkak yapacağınız işle ilgili eğitimlerinizi eksiksiz alın ve sürekli gelişime değişime açık olun. Bilgi güçtür kölesi değil efendisi olun. Sonuç olarak siz siz olun. Bu bilgi çağında ve bilginin ötesine giderken kendinize yatırım yapmayı asla ihmal etmeyin.