Alışkanlıklarımızdır bizim hayat tarzımızı belirleyen. Hayat tarzımız bizim nasıl yaşadığımızı, hatta nasıl yaşayacağımızı belirleyendir de. Bu hayat tarzımız aynı zamanda bizim kültürümüzdür de. Hayat tarzı olarak kültür de alışkanlıklar tarafından belirlenir ve pekiştirilir.
Beslenme tarzımız mesela bir alışkanlıklar toplamıdır. Günlük olarak diyelim ki üç öğün yemek bir alışkanlıktır, ama aynı zamanda bir kültürdür de. Bizim neslin çocukluğunda özellikle köyde iki öğün yemek yenirdi. Günün ilk yemeği mesela öğleye doğru 10 – 11 gibi yenirdi. Sabahtan çalışmaya gidilir ve o saatlerde hem dinlenilir hem de günün ilk yemeği yenirdi. Dolayısıyla günün geri kalan kısmına iki öğün sığmayacağı için günlük öğün sayısı iki ile sınırlıydı. Günün ikinci ve son yemeği akşam namazından hemen sonra yenir ve yatsı namazı beklenirdi. Yatsı namazından sonra ise zaten ayakta zor durulan bir yorgunluğa maruz kişiler olarak hemen yatılırdı.
Çocukluktan çıkma yaşlarımıza geldiğimizde ise birden günde üç öğün yemeye başlayan bir alışkanlık edinmiş vaziyette bulduk kendimizi. Şunun şurasında 10 – 15 yıldır aile olarak tekrar günde iki öğüne döndüğümüzü ise geçenlerde fark ettim! Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği ile günlük öğünlerimizi tamamlıyoruz. Kendi hayatımda bile günlük üçüncü defadır günlük beslenme tarz ve alışkanlığımızı değiştiriyoruz! Haliyle şu kısacık hayatımızda beden dediğimiz mekânın dengesini üçüncü defadır bozuyoruz. Bedenimiz tam bir tarza alışırken bir bakıyor ki alıştığı tarz değişmiş! Yeni tarza ayak uydurayım derken, o tarz da değişivermiş! Dolayısıyla beden dediğimiz mekânın harap olmasının önünde herhangi bir engel kalmıyor! Alışkanlığımız değişiyor, hayat tarzı olarak kültürümüz değişiyor.
Mesele sadece hayat tarzı olarak kültürümüzün değişmesi olmadığı için bu kadar üzerinde duruyoruz.
Hemen kışkırtıcı ilk cümlemizi kuralım konumuzla ilgili: Bizim kimliğimizi / kişiliğimizi ve hatta ahlâkî yapımızı yediklerimiz, beslenme tarzımız etkiler. Bu etki tahmin edilenin de üzerindedir.
Türkçemizde bazı yörelerde kenef, bazı yörelerde hela, bazı yörelerimizde ayakyolu, birçok yöremizde ise yüznumara dediğimiz mekâna epey uzun zamandır tuvalet diyoruz. Uzun zamandır dediğim bizim ilk gençlik yıllarımıza kadar giden bir aralığa tekabül ediyor.
Gelelim konuyla ilgili ikinci kışkırtıcı cümlemize: Tuvalet alışkanlığımız, yani hayat tarzı olarak kültürümüzün bir unsuru olan def –i hacet tarzımız bizim genlerimizi değiştirmeye doğru yol alıyor! Çünkü alaturka olarak adlandırdığımız eski tuvaletlerimiz alafranga olarak adlandırılan tuvaletlere dönüşüyor. Klozet dediğimiz yeni tuvaletler beden dediğimiz mekânı değiştirecek. Çünkü beden dediğimiz, bu dünyada bizim ruhumuza, nefsimize mekân işlevi gören bu yapının beslenme kültürü, beslenme tarzı değişecek. Çünkü bedenin beslenme tarzının değişmesi bizim kimliğimizi, kişiliğimizi, hatta ahlâkî yapımızı değiştirecek!
İzah etmeye gayret edeceğiz. Fakat izaha geçmeden önce hayatın, zamanın şartlarının dayattığı evlerimize giren bazı eşyanın zaten bizim bedenimiz üzerinde başta beslenme tarzımız olmak üzere birçok değişiklik yapmış durumda, öncelikle bunu hatırlatmadan geçmeyelim istedim.
Hatırlayanlarınız vardır muhtemelen, eskiden, en azından bizim çocukluğumuzu yaşadığımız zamanlarda tuvalet dediğimiz mekân ikamet ettiğimiz ev dediğimiz mekânın dışında bir yapıydı. Yine hatırlayanlarınız vardır evlerimiz tek katlıydı. Sonra evlerimize ikinci katları çıkmaya başladık. İkinci katı çıktık, ama ikinci katın tuvaletini ikamet ettiğimiz ve adına ev dediğimiz mekânın dışına yapsak da yine bu mekân ikinci katın müştemilatı içinde kalıyordu. İkinci katlarla birlikte ev hali dediğimiz hayatımız dahilinde kalan birtakım alışkanlıklarımız, birtakım davranışlarımız değişmeye başladı.
Yine hatırlayanlarınız vardır evlerimize koltuk takımlarının girmesinin tarihi şunun şurasında 50 yıllık bir geçmişe sahip. Tabii bunu taşra dediğimiz büyük şehirler dışında kalan yerler için söylüyoruz. Büyük şehirler dediğimiz yerlere koltuk takımlarının girmesinin tarihi bu kadar geç değil. Koltuk takımlarının evlerimize girmesi, tuvaletlerin kat müştemilatı içine dâhil edilmesi bizim hayatımızda ciddi değişikliklerin yaşanmasını da beraberinde getirdi. O dönemde göremediğimiz, hayat tarzımızı ne derece değiştirdiğine dair tespitleri uzaktan bakınca söyleyebiliyoruz. Koltuk takımı, daha sonra yemek masası ve sandalyelerin evlerimize girmesi bizim sindirim sistemimizi değiştirdi. Sindirim sistemimizin değişmesi bizim beslenme tarzımızı, beslenme kültürümüzü değiştirdi.
Şimdi ise bu değişiklik çok kökten bir biçimde değişime maruz bırakılıyor. Hatta sindirim sistemimizi değiştirmemiz bize dayatılıyor, mecbur bırakılıyoruz.
Geride bıraktığımız 8 – 10 yıl önce dikkatimi çekmeye başladı, ama muhtemelen daha önce başlamış bir şey bu: Büyükşehir dediğimiz yerlerde yeni yapılan binaların neredeyse hepsinde artık alaturka tuvalet bulabilmek imkânsız hale geldi! Çünkü yapılan binaların kahir ekseriyeti alafranga tuvalete sahip, bina inşa edilirken bu tuvalet tarzı tercih ediliyor! Hani şu klozet dediğimiz eşya ile gideriyorsunuz def –i hacet ihtiyacınızı! Maliyeti daha mı ucuza gelmektedir, yoksa bu tercihin sebebi nedir bunu benim bilebilmem mümkün değil!
“Ne zararı var klozetin?” denilebilir. Bunu dile getirenler haklı mazeretler de ileri sürebilir. Ki haklı mazeretler de mevcuttur! Mesela yaşlılar için bu bir kolaylık, hastalar için bu bir kolaylık temin ediyor mazereti ileri sürülebilir. Doğrudur, bu bir kolaylıktır. Fakat klozette ihtiyaç gidermenin bizim sindirim sistemimizi çok radikal bir şekilde değiştireceğini de hesaba katmak gerekmiyor mu? Sindirim sistemimizin değişmesi yediklerimizi, yeme tarzımızı da değiştirecek. Tamam, klozet de bulunsun ve bunu klozetle ihtiyaç gidermek isteyenler kullansın, ama alaturkayı da ihmal etmesek daha doğru olmaz mı? Üstelik çok kolay benimsediğimiz yeni hayat tarzında evde yaşlıların yerinin olduğunu da kim söyledi! Yaşlıların yeri bakımevleri, huzurevleri değil mi!
Klozette ihtiyaç gidermenin bize maliyeti bir nesil sonra ortaya çıkacak. Kimliği değişmiş, kişiliği, hatta genleri değişmiş, ahlâkî yapısı değişmiş bir nesille karşı karşıya kalacağız. Çünkü insan yediklerinden mürekkep bir varlıktır.