Yaşadığımız çağ, belkide hiçbir zaman olmadığı kadar, insanı kendine yabancılaşmış bir şekilde yaşamaya mecbur ediyor.
Bu anlamda, büyük bir çoğunluğun kendisini Müslüman olarak nitelendirdiği toplumumuzda, hergün belki bir kez belkide yüzlerce kez tekrar ettiğimiz LA ilahe illlah (Allah’tan başka ilah yoktur) yani Tevhid nedir? Ve insanın insanla olan ilişkisinde Tevhid nasıl bir anlam bütünlüğü sunuyor? Üzerine birkaç kelam etmek isterim.
Tevhidi dünya görüşüne sahip olan müminler açısından girizgahta konu ettiğim söz konusu yabancılaşmayı aşmaya dönük bilinç aşamasının örneklendirilmesi, mümin kişinin ve toplumumuzun en nihayetinde kendisi olarak kalabilmesi açısından elzem olandır.
İşte tam da bunun içindir ki ilahi / uhrevi / metafizik ne derseniz deyin, insanın kendini kuşatan alanların dışında kalan boyutlarının ne olduğuna dair sorgulamasını en hafif tabirle abesle iştigal, kaba bir ifadeyle de gericilik olarak nitelendiren pozitivist dinin müntesiplerine, tevhidin sadece bir kelime olmadığını, insanın insanla insanın eşyayla ve evrenle olan ilişkiler bütünlüğü konusunda, muazzam bir tutarlılık arzeden hayat felsefesi olduğunu ilan etmek, biz müminlerin boynunun borcudur, diye düşünüyorum.
Bu kadar amacı ortaya koyan niyet belirtisinden sonra esasa gelerek söylenmek isteneni söyleyeyim. Bizim olmazsa olmazımız Tevhidi dünya görüşüdür ki, bazıları bunu garip bir biçimde “Allah vardır ve O’ndan başka Allah yoktur” gibi algılıyor.
Hâlbuki Tevhid,(Hayatı birleme) bir dünya görüşü, bir bakış açısı ve bundan dolayı da hayatı fark ederek yaşamak üzerine kurulmuş bir yaşam tarzıdır.
Şirk de genelin anladığı gibi sanki haşa Allahtan başka yaratıcı varmış gibi Allahtan başka yaratıcı vardır iddiasında olmak değil, BİR olanı, yani kendisini yoktan yaratanı unutma, fark etmeme, hayatı, kişiliği, zihni parçalama, aynı şekilde ontolojik olarak da “Allah’ın yanında Allahın insan ortakları (aracılar ) var ” algısından tutun da, kâinatı dağınık zıtlıklarla, çeşitliliklerle, birbiriyle çatışan kutuplara ayrıştırmaya yarayan ve farkındalığını yitirmiş bir biçimde insan topluluklarını ahenksiz, amaçsız bir kalabalık olarak gören bir bakış açısı, bir dünya görüşüdür.
Şirkin amaçsız kaos halinde ki yaşamının tersine insanın yeryüzü serüveninde, insanlara yol gösteren, selam / barış yurduna çağıran özgürlük peygamberlerinin çağırdığı Tevhidi bakış açısı ki dağları, denizleri, rüzgârları, ağaçları, geceyi, gündüzü, hayatı, ölümü, hastalığı, sağlığı ve insanı, Allah’ın “beni görün” dediği ayetler, işaretler olarak nitelendirip, yaşanan her anı bilerek, görerek ve hissederek, yani farkına vararak yaşamayı esas almıştır.
Bunun en bariz örnekliğini, doğayı Allahın ayetleri olarak betimleyen kuran ayetlerinde görebiliriz.
Yaşadığınız an’a şahitlik edin ve baktığınız yerlerde Allah’ı ve sanatını görün dediği ayetlerde .
Tabiki bütün bu iç tutarlılığına rağmen müntesiplerinin içerikten ziyade şekle önem vermesi sonucu İslam adına tarihi süreç içerisinde üretilmiş kimi klasik yorumlar, insanı Allah karşısında nesneleştirmiş, baktığı / gördüğü her bir şey de amaçlı bir ahenkten ziyade tabiri caizse kendini yok sayıp, öylesine sadece kendine aktarılan bilgilerle yetinen, düşünmeden / akletmeden / anlamadan inanmayı, ezberleri tekrar etmeyi ve aktarmayı, kurtuluşun yegâne ölçüsü olarak görmüştür.
Halihazırda bu duruş sahiplerinin çoğunlukta olduğu İslam dünyasında sayısal olarak çokluk, ama kalite açısından olabildiğence fakir zamanları yaşıyoruz. En nihayetinde sayısal çokluk sadraşifa olmuyor. Sorunların çözümüne katkı sunmuyor, öyle değil mi?
Halbuki Allah; İnsan’ı yeryüzünü imar etmek (düşünmek , anlamlandırmak, insanlık için faydalı bir şekilde yeryüzünü onarmak/şekillendirmek) için gönderdiğini söylüyor: Sizin, O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Sizi yeryüzünde meydana getiren ve sizin orayı imar etmenizi dileyen O’dur. O halde O’ndan af dileyin. Sonra da O’na yönelin. Hud suresi 61
Evet, bu ayetten ve kavramsallaştırmadan yola çıkarak şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz: ruhla beden, dinle bilim, insanlara faydalı olarak çalışmakla Allah için çalışmak, ekmek parası için çalışmakla ibadet etmek ayrı ayrı şeyler değil, aynı amacı gözeten şeylerdir.
Tersi bir ayrıştırma, ancak zihin haritasının parçalanması sonucu, hayatı da aynı derecede parçalamış olan şirki bir bakış açısıyla uzlaştırılabilir …
Son tahlilde; farkındalığı yaşamanın ve sürdürmenin yolu, Tevhidi (birleme) bir bakış açısına sahip olmak, ne yapıyor, ne düşünüyor ve ne hissediyorsak, alemlerin rabbini ve kendi gönderiliş amacımızı gözeterek yaşamaktan geçer. Vesselam…