Hayatın anlamı nedir?

Yazıya konu başlığı olan Hayatın anlamı nedir? Sorusuna, Anton ÇEHOV’un esrarengiz cevabıyla başlayalım istiyorum. Çünkü; birkaç kelimeyle çok şey anlatıyor Çehov.

Çehov kendine soru soran dostuna şöyle sesleniyor : “Bir havucun anlamı nedir?” “Bir havucun anlamı ne ise hayatın anlamı da odur.”!

Ben Anton ÇEHOV gibi bu tanımı, genelleştirmeyeceğim. Belki Çehov da genelleştirmemiştir. Bilmiyorum.

Yalnız şunu söylemek gerekiyor, diye düşünüyorum. Kendini havuç gibi bir kaç cümleyle , tek yönlü tanımlayan veya bu tanıma girecek bir hayat tarzı yaşayanlar için… Evet , havucun insanın yaşam mücadelesi içerisinde olmazsa olmaz olanlardan olmaması kadar, anlamsızdır, hayat.

Malumunuzdur .İnsan bu gezegendeki canlılar arasında zengin bir iç dünyası olan tek canlı türüdür . Onun içindir ki eğer gereğince düşünüp üzerinde çalışılırsa görülecektir ki; dışsal olgulara anlam katan, insanın bizatihi kendisidir.

Zaten İnsan’ı bu kadar anlamlı kılan ; düşünce üretmesi, nesneleri değiştirmesi, üretilen düşünce ve değiştirilen halden hale sokulan nesneleri, kendine fayda getirecek hale getirme konusundaki o harikulade yeteneği değil midir?

Günümüz gerçekliğinde , yaşamın büyük bölümünün çalışarak geçtiği modern zamanlarda, “işten eve ,evden işe” hapishaneye benzer sınırlandırılmış yaşamlar yaşayan insan, hayatın anlamı nedir ? Var mıdır hayatın bir amacı / anlamı ? sorusunu sormayı ya unutmuştur ya da bu sorunun altında “anlam bütünlüğünün getireceği sorumluluktan kaçarak” kendine yabancılaşmıştır. Değil mi?

Sanki “hiçbir şeyi görmek ve duymak istemiyorum “ dercesine ,kendinden ve çevresinden ancak böyle kaçabilmeyi uygun görmüştür.

Çünkü başını kaldırıp göğe veya çevresine sorgulayan gözlerle bakmak, onun için bu sonu gelmez soruların başlangıcı olacaktır. “Ben kimim, niçin varım, bu evren okyanusunda varlığımın amacı / anlamı ne ” v.b soruları sormaktan kendini alıkoyamayacaktır.

İnsanların varoluşsal bir boşluk içinde yaşadıkları ve bunun sonucun da “can sıkıntısı” denilen amaçsızlık ve anlam boşluğu içerisinde oldukları  gerçekliği, bu sorunun sorulmasının aslında ne kadar önemli olduğunun da biryerde göstergesi değil midir?.

Günümüzde birçok intiharın arkasında bu anlam boşluğunun yattığını söylersek , mübalağa etmiş olur muyuz ? zannetmiyorum.

Malum olduğu üzre , Modern zamanlar, bireyin birincil gereksinimlerinin yeme, içme, barınma v.b temel sorunlar olduğunu söyler.

Bu önermeye nispeten katılmakla beraber, bunu insan olgusunu açıklayan tek seçenek olarak kabul etmek, gelinen süreç itibariyle çokta gerçekçi durmuyor .

Zira bunun en bariz örnekliği, bu gün batı insanın bu kadar refah seviyesine rağmen, yaşadığı psikolojik travmalardır.

Yeme içme barınma ihtiyaçlarının karşılanmasının önündeki sorunları birer birer ortadan kaldırdıktan sonra, varoluşsal temel sorular ön plana çıkmaktadır ve bu temel sorulara tatmin edici olmayan cevaplar, batı veya doğu toplumların insanını, görüldüğü üzre girdaptan kurtaramamaktadır.

Son tahlilde,  hayatın kendi başına bir anlamı yoktur. Hayata anlam katan, bizim ona kattıklarımızdır.
Vesselam.