Kimden ve “ne”den söz ettiğim anlaşılmıştır herhalde.
Evet, CHP ve bu partinin arka bahçesi yahut yan kuruluşu konumundaki “Kemalist” taifeden söz ediyorum.
Peki, bu hassasiyetimin sebebi nedir?
Hemen söyleyeyim.
Açıkçası, son 4-5 aydan beri yaşadığımız tuhaflıklar bizdeki bu hassasiyetin gelişmesine neden oldu.
Bursa özelinde ve Türkiye genelindeki hadiseler meselenin vahamet boyutunu göstermesi açısından hayli zengin (!) bir içeriğe sahip.
Hatırlarsınız, 30 Ağustos’ta toplu taşıma araçlarında indirim meselesiyle ilgili bu güruh, bir bardak suda fırtına koparmış ve gerçekte Cumhuriyetin dibine dinamit koydukları halde (HDP/PKK ile ittifakları bu süreçtedir) asıl sahiplik (?) iddialarıyla zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışmışlardı…
Türkiye ölçeğindeki gelişmeler ise daha vahim ve toplumsal barışı tehdit eder nitelikteydi…
Başlıkta işaret ettiğimiz 2 (Ankara-İstanbul) belediyeyi aldıktan sonra kelimenin tam manasıyla bir özgüven (!?) patlaması yaşayan bu eşhas, yaşananlardan sonra, aslında gerçek yüzlerini gösterdiklerinin farkında bile değillerdi.
İçlerindeki kin, nefret, öfke ve intikam hissi, ete kemiğe bürünüyordu adeta.
Sözgelimi İstanbul metrosunda, kendileri gibi giyinmeyen ve tip olarak kendilerine benzemeyen bir “insana” yaptıklarını hatırlatmak, bahsini ettiğimiz bu nefret psikolojisini anlatmak için yeter de artar nitelikte bir örnektir.
İnsaniyetten nasip almamış vahşiler misali yaptıkları nümayiş, görmeye değer ibretlik bir vesikaydı.
Sonrasında 10 Kasım sapkınlıkları baş gösterdi.
Her vesile ile inanan insanların değerlerine yönelik saldırılar bu kesimi yeterince tatmin etmemiş olacak ki, çocukları kendi ritüellerinin bir aleti yaparak sapkınlığa yeni bir boyut kazandırdılar.
İlkel kabile tapınmalarını andıran paganist gösterilerle, aslında bu milletin değerleriyle kıyasıya savaş halinde olduklarını anlatmak istiyorlardı.
Arkasına saklandıkları “güç” üzerinden 1930’lu yılların baskı ve zulüm atmosferini ne denli özledikleri her hallerinden belli oluyordu doğrusu.
Yaptıkları her aşırı hareketten sonra biraz daha cesaretlenerek çıtayı daha üst bir noktaya koymaya azimli gibiydiler…
Nitekim İstanbul’un iki ayrı ilçesinde bu cüretlerini bir kez daha kamuoyunun izlenimine sundular…
Yolda kendi halinde yürümekte olan 2 başörtülü kadına yönelik saldırı ve mukaddesata yönelik ağıza alınmayacak müstekreh küfürler, sahip oldukları bu özgüveni (!?) taçlandıracak mahiyetteydi.
Bunların hepsi, topu topu 2 belediyeyi kazanmalarından mütevellit içine girdikleri psikolojinin neticesiydi hiç şüphesiz.
Hani, genel başkanlarının grup toplantısında ve TV kameraları karşısında açıkça taahhütte bulunduğu “bir kişinin bile ekmeği ile oynanmayacağı” garantisine rağmen binlerce insanın ekmeğinden edildiği belediyeler var ya, onlardan söz ediyorum.
Bütün bunlar bir şeyi kanıtlıyor bizlere…
Muhatap kaldığımız yapı, bir kin ve intikam timi mesabesinde ve formasyonundadır!
Gelişmeler, ileri sürdüğümüz bu iddiaların kanıtlarıyla dolu.
Allah göstermesin, genel iktidarı ele geçirdiklerinde, neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.
Şu kadarını söylememe izin verin ama…
Mümkün olsa “darağacı” kuracaklarından hiç şüpheniz olmasın…