IMF’nin Türkiye hayali başka bahara kaldı

Covid-19 ile ilgili 18 Mart 2020 tarihinde Ekonomik İstikrar Programıyla başlayan süreç Nisan ayında BDDK ve Merkez Bankası’nın aktif rol oynamaya başladığı bir sürece girmiş bulunmakta.

Artık farklı şekillerde önlemlerin ve fedakârlıkların yapılmaya başlandığını görebiliyoruz. Yaşadığımız olağanüstü dönemde ekonomide neler hedefleniyor neler oluyor sırasıyla gidelim.

Öncelikle bazı şeyler eskisi gibi gitse de eskisi gibi olamayacağı aşikâr. Ekonomiyi yorumlarken ve yatırımlarımızı yaparken bu dönemin önceki dönemlerden farklı olarak algılanması akılcılık olacaktır. Örnek verecek olursak 2008 krizinde de yatırımcılar ve piyasa aktörleri danışmanlık ve yatırım yapamayacak noktaya geldiler. Bugünler aslında o günlerin benzeri… Hatta şuan ki mevcut durum çok daha belirsiz ve üstüne üstlük insan sağlığıyla ilgili ciddi bir tehdit var. Ekonomik anlamda daha vahim bir durumdayız.

44 MİLYAR TL AÇIK VERDİK

IMF’nin görüşüne göre; 2020 yılında salgından dolayı ülkelerin ekonomilerinde büyük daralma yaşanacak.  Ancak salgının aşısı veya çözümü bulunduktan sonra 2021 yılında aynı oranda ertelenen taleplerden dolayı kuvvetli bir büyüme gerçekleşecek. Türkiye olarak ilk adımını attığımız Üretim ve Kalkınmaya dayalı ekonomi modelinini tam anlamıyla hayata geçiremediğimiz için bu süreci daha sancılı geçiriyoruz. Belki bu sebepten olacak ki; merkezi yönetim bütçesi mart ayında 44 milyar TL açık verdi.  Hem toplum, hem devlet, hem de BBDK ve Merkez Bankası ekonominin çarklarını çevirmeye çabalıyor.

BBDK VE MERKEZ BANKASI’NIN HEDEFLERİ

En önemlisi, turizmimizin ve ihracatımızın çok zorda kaldığı ve bu yıl için çevrilmesi gereken 170 milyar dolar var iken, şu dönemde 2001’den beri gelen;  IMF’li programla mı yola devam edeceğiz? Yoksa bu borca dayalı üretmeyen ve sürekli tüketen sistemin sonunu mu getireceğiz?  Şu anda hükümetin şartlı para istemediği ve bu dönemi IMF seçeneği olmadan yürüteceği görülüyor.

Bunu da nerden anlıyoruz; atılan adımlardan ve eylemlerden. Burada aktif olan BBDK ve Merkez Bankası iki temel konuyu hedefliyor

Birincisi; TL’deki değersizleşmeyi biraz daha yumuşatarak rekabetçi bir döviz kurunun olması gerektiği.

İkincisi; Merkez Bankası Başkanı Sayın Murat Uysal’ın göreve başladığı dönemden itibaren başlayan kredi genişlemesinin sürdürülmesi.

YURT DIŞI PİYASALARINA KAPI KAPANDI

Bu kredi genişlemesinin çok büyük bir kısmı Kamu Bankaları tarafından sağlanıp özel bankaların desteği olmadığı görüldü. Türkiye’de mevduatların yarısı yabancı para cinsinden olduğundan dolayı bankaların gerekli likitidesi olmadığı için Bankalar Türk Lirası-Döviz takasını yurtdışı piyasalarında sıklıkla kullanıyorlardı. BDDK ilk adımını bu yönde attı. 12 Nisan’da almış olduğu kararla Swap limitlerini yüzde 1’e çekti ve yurtdışı piyasalarına bir nevi kapıyı kapatmış oldu. Bu alınan kararla yurt içinden ve Merkez Bankası’ndan takas işlemleri teşvik edildi.

BDDK ikinci adımı 18 Nisan’da attı. Vermiş olduğu kararla neyi hedeflediğini kısaca şöyle özetleyebilirim; öncelikle bankaların yabancı para tutmasını azaltmak, menkul kıymet alımlarında bankaları görevlendirerek nihai olarak hazinenin daha ucuza fonlanmasını sağlamak, döviz takas piyasasını yani swap piyasasını yerlileştirmek, bir nevi millileştirmek ve kredi genişlemesine katılmayan özel bankaları kredi vermeye teşvik etmek, kredi desteği vermeyen bankaları cezalandırmak.

'MERKEZ’DEN BÜYÜK FEDAKARLIK

Merkez Bankamız 22 Nisan’da 100 baz puan indirim yaparak politika faizini %9,75’ten %8,75’e çekmiş oldu. Merkez Bankası emtia fiyatlarındaki (örn;brent petrol fiyatları) keskin düşüş nedeniyle enflasyon görünümünü olumlu etkileyeceğini düşünerek bu kararı aldı. Merkez Bankası aslında bu zor zamanlarda büyük bir fedakarlık yapmış oldu. Zaten maliyetleri düşürmek için piyasaya para veren, döviz kuru yükselmesin diye döviz satan Merkez Bankası artık; ekonomi yönetiminin atacağı adımları bekliyor.

Bu faiz indiriminin genel mantığı aslında Covid-19 etkisinden dolayı Türk Lirası’nın  yaratacağı enflasyonist baskıdan daha çok deflasyonist etkisi olduğu, emtia fiyatlarının düşüşünün cari açığa yapacağı katkıyı da göz önünde bulundurarak enflasyonun altında bir faiz indirimi yapmış oldu. Yani Merkez Bankası bu adımıyla adeta elimden gelen bu kadar dedi. Bu kararla ülkemiz negatif reel faiz dönemine sayısal verilerle de girmiş oldu. Hükümetin IMF ile anlaşmayacağını bilen Merkez Bankası bu adımı zaten atmak zorundaydı.

BURADA ASIL SORGULANMASI GEREKEN BASILAN PARALAR KARŞILIĞINDA MAL VE HİZMET ÜRETİMİ YARATILABİLECEK Mİ?

 Kaynaklar ve yardımlar doğru kurumlara doğru yerlere aktarılarak doğru şekilde kullanılması gerekiyor; aksi takdirde Merkez Bankası’nın atmış olduğu bu adımda boşa gidebilir. Şu ana kadar yazdıklarımız bir sistem. Ama ne kadar çözüm bulunmaya çalışılırsa çalışılsın ortada şöyle bir gerçek var. Dünyada Covid-19 salgını bitmeden Küresel piyasa ve bizler bırakın normalleşmeyi hiçbir şeye yeniden başlayamayız.

Petrol fiyatlarının düşüşü de tam da bu konuyla ilgili aslında. Dünyanın normal zamanda 92 milyon varil ihtiyacı varken şu anda çalışmayan ekonomilerin petrole ihtiyacı olmamasından dolayı brent petrol fiyatları sert düştü. Zaten bu yüzden anormal gibi gözüken eskiden olsa eleştirebileceğimiz kararlar olmasına rağmen eleştiremediğimiz ve her şeyin denenmek zorunda kalındığı bir dönemden geçiyoruz.

PANİK VE KORKU KAYBETTİRİR

Sermayedarlar, şirketler ve hane halkları bu dönemde yapacakları yatırımlarda daha dikkatli olmalı. Yatırımda kazanmak için akıl, sabır ve risk faktörlerinin sizde olması gerektiği ve bu dönemde ihtiyaçlarınız doğrultusunda en iyi yatırım kararını sizin vereceğinizi unutmayın. Panik ve korku her zaman size kaybettirir.

İnsan odaklılık, sorumluluk, özgünlük, gerçeklik, cesaret, estetik, coşku, şefkat, adalet ve saygı.  Bu değerleri hem şirketler hem de çalışanları benimserse tepeden aşağıya doğru herkesin verimli olacağı, severek işini yapacağı bir model gelişir.  Bu geçirdiğimiz günler hepimiz için güzel bir farkındalık, milat olsun.

Hatalarımızla yüzleşip, onlardan ders çıkararak dünyaya örnek olacak ekonomik modellerle üretim ve istihdamdaki verimliliğimizi artırarak güzel verilerle ekonomi konuşmak ümidiyle…

Yazıma son vermeden önce içinde bulunduğumuz Ramazan ayının herkese sağlık, bereket, huzur ve bol kazançlar getirmesini diliyorum.  Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde kurulan şanlı meclisimizin 100. yılını kutlarken, bugünün küçükleri yarının büyükleri çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle…