Kaybetmeden kıymet bilecek miyiz?

Türkiye’yi diz çöktürme operasyonları kapsamında S-400 füzelerinin alımı konusu üzerinden gelen tehditler havada uçuşuyor.

 Amerika birşey hususunda bize muhalefet ise ucu kendine dokunmasından ötürüdür . Devletler dostluk ilişkilerine göre değil çıkar ilişkilerine göre yönetiliyor bu kapsamda demek ki Amerikan  silah sanayisi ve küresel sermayeye batan birşey var. Velhasıl kontrol altına aldıkları bunca ülkeden sonra Belkide bize diz çöktürememeleri kanayan yaraları birazda.
Oyunları hep ötelerde, enerjinin derya deniz olduğu topraklarda,  Kadim Orta Doğu’da bundan en çok nasibini alan bölge.

Haritaya baktığımızda  Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı topraklara İslam coğrafyası, yaşanan olaylara da İslam coğrafyasında yaşanan olaylar diyerek bilinçli olarak servis ediliyor küresel  medyada. Müslümanları gerek ekonomik gerek isim algıları ile itibarsızlaşma operasyonları Amerikan silah sanayisinin ve Siyonizmin Arz-ı Mevud ülküsü nedeniyle kıyamete kadar hiç bitmeyecektir. Buna bağlıdır ki 11 Eylül, Körfez Savaşı, Arap Baharı gibi senaryolar bu aklın eseri.

18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta yaktıkları fitne ateşinin tesiri ile Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi kendini yakma girişiminde bulunmuş,  akabinde bu olayın tesiri ile Tunus halkının ayaklanması Arap Baharı ile farklı bir boyut kazandırılarak dalga dalga  diğer komşu ülkelerde benzer senaryolar ile topraklar tek tek düşürülmüştür. itibarsızlaştırılan ve istikrarsızlaştırılan topraklarda Siyonist gücün istediği adamların devlet yönetimlerinde teşkilatlanması ile yeniden dizayn edilen Arap coğrafyasında ortada dimdik duran tek ülke konumunda Türkiye’miz kalmıştır .

Çevre coğrafyamızda yaşanan olayları iyi okuduğumuzda Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında kalan son kale ve son kilit olduğunu; bakmak ile görmek arasında ki farkı çözebilenler için aşikâr.

Son kaleye gelene kadar diğer kaleleri nasıl düşürdüklerini adım adım bazen çekirdeklerimizi çitleyerek bazende bana dokunmayan yılan bin yaşasın edası ile seyrettik. Ne zamana kadar? Suriyeli ve daha bir çok insanın ülkemize gelerek canlarını kurtarmalarına kadar. Ayrıca bu insanlar neden buradalar diye düşünen ve cevap bulamayanlar biraz kavimler göçünden biraz Moğol zulmünden kaçıp Anadolu’ya gelen Obaların neden geldiği sebebine tarihin tozlu sayfalarına da baksınlar.

Coğrafyamıza dönecek olursak bunca düşen kaleden sonra bizim kendi kalemizi ne kadar koruyacağımız yine bizim performansımıza bağlı olacak.
Devletimizin yanında dik durduğumuz saldırılara boyun eğmediğimiz kadar hür gezecek, bu topraklarda yaşayacağız
Vatanımıza göz dikenlerin başını ezdiğimiz sürece minarelerden ezanlarımız okunacak düğünlerimizde davullarımız çalacak.

Alevisi,  Sünnisi, Türkü, Kürdü,  Lazı, Çerkezi hepimizin bir mozaiğin bir taşı olduğunu unutmadığımız sürece geleceğe güçlü bakacağız ve yıkılmayacağız


Biz gerçek manada Bir vatansever olduğumuz sürece bir vatanımız olacak aksi halde canım vatanımızı kaybedersek; bizim sığınacak bir komşu ülkemiz bile olmayacak.

Gelin simdi güzel ülkem için çalışan insanlara destek verelim bu gemide bize düşen kürek çekmekse çekelim güverte silmekse silelim ama bu gemiyi batırmayalım.
Kıymet bileceksek şimdi bilelim , gayrı tarih  tekerrürden ibaret olmasın Ulu Hakan Cennet Mekan Abdülhamid Han’ın kıymetini sonradan anlayan kitlelerin duygularına tercüman olan Şair Rıza Tevfik Bölükbaşının yazdığı “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdat” adlı şiiri okumanızı tavsiye ederim.