Bildiğiniz gibi kısa bir süre önce yerel seçimlerden çıktık, yaşadığımız şehirlerde, ilçelerde bize hizmet üretecek belediye başkanlarını, onlarla birlikte meclis üyelerini de seçtik. Bu seçtiğimiz belediye başkanları ve meclis üyeleri önümüzdeki yerel seçimlere kadar görev yapacaklar. Edirne’deki başkan ile Hakkari’deki veya Diyarbakır’daki başkan arasında bu konuda herhangi bir fark yok. Tüm başkanların gözeteceği, gözetmek zorunda olduğu iki mesele var: Oy aldığı ve kendisini başkan yapan seçmen tabanını memnun etmek ve hizmet ederken tabi oldukları kanunlara riayet etmek.
Özellikle kanunlara riayete halel getirmedikleri müddetçe o başkanları oturdukları koltuktan kaldırabilmek neredeyse imkânsız gibi. Yeter ki kendilerini başkan yapan seçmen tabanını memnun etsinler! Denilebilir ki özellikle güneydoğudaki belediye başkanları için bu geçerli değil. Onların seçmen tabanını memnun etmek gibi bir kaygıları yok. Doğru sayılabilir bu değerlendirme. Seçmeni memnun etmek gibi bir zorunlulukları olmadığı için, memnun etmek zorunda oldukları başka bir güç merkezi var denilebilir. Bu da doğru bir değerlendirme olabilir. Ve bu memnun edilmesi gereken güç merkezi de ne yazık ki adres olarak biliniyor ve adresin de PKK olduğu biliniyor.
Daha önce PKK memnun edilmek istendiği için bu başkanların riayet etmek zorunda oldukları kanunlara pek itibar ettiği görülmediği için, hatta o kanunlar çiğnendiği için görevden alınmışlar ve yerlerine kayyum atanmıştı. Kayyum olarak görev yapanlar diyelim ki Diyarbakır’da halkın en tabii haklarından olan hizmetleri eksiksiz aldığı, hatta beklentilerinin üstünde de hizmet aldıkları görülmüştü. Buna rağmen güneydoğuda yaşayan halk PKK’nın siyasi uzantısı olarak tescillenmiş HDP’den vazgeçmemiş ve yine kayyum atanan bu şehirlerde HDP’li adayları başkan olarak seçmişti.
Ankara koridorlarında yapılan değerlendirmelere göre bu tablo PKK ve siyasi uzantısı HDP artık o bölge insanı ile organik bir bağ oluşturmuş durumda. Yani PKK artık o bölge insanında siyasi destek buluyor. Ankara koridorlarında dile getirilenlere göre yaşı 40 düzeyinde olan bölge insanı doğumundan itibaren belli bir habitus içine doğuyor ve aynı habitus içinde şekilleniyor. Bu habitusun en önemli belirleyeni ise ne yazık ki PKK. PKK bölge insanı için dağdaki veya sokaktaki çocuğunun değerler sistemini temsil ediyor. Bu değerler temsili ise siyasi bir destek olarak kendini tezahür ettiriyor.
Yine Ankara koridorlarında dile getirilenlere göre daha önce güneydoğu bölgesinde seçilen HDP’li belediye başkanlarının yanına KCK’nın yerleştirdiği tırnak içinde “müfettişler” şu ana kadar yeni belediye başkanlarının yanında görülmüyor. Değerlendirmeye göre KCK ve yeni belediye başkanları daha önceki hatalara düşmeyecekler KCK elemanları belediye başkanları yanında görüntü vermeyecekler! Dolayısıyla kanunları çiğnemek için kendilerini zorunlu hissetmeyecekler ve görevden alınıp yerlerine kayyum atanmasına gerek kalmayacak!
Yapılan tespitlere göre Türkiye’nin geleceği açısından sevindirici bir görüntü de ortaya çıkmış vaziyette: Güneydoğu halkı yıllardır Türkiye’yi ve bölgeyi meşgul eden sorunun siyasi yollarla çözüleceğine inanmış vaziyette. Bu da bölgede siyasetin güçlenmesi anlamına geliyor. Siyasetin güçlenmesi sorunun çözümünün dağda değil “ovada siyaset” yapmaktan geçtiğinin teyit edilmesi anlamına geliyor. Bu sevindirici bir tablonun oluşmasına ve meselenin çözümü için ümitvar olmaya yönlendiriyor insanı.
Gül’ün hesabı Bağdat’a ulaşamaz!
Gül: “Zamanı gelince Ahmet de katılır aramıza” ya da Erdoğan’ın gidişine yatırım yapanlar çok büyük kaybedecekler!
Yine bildiğiniz gibi onursal başkanının Abdullah Gül olduğu ve Ali Babacan tarafından yürütülen bir çalışma var. Sonbaharda kurulması beklenen bu siyasi partiden daha önce bahsetmiştik. Aynı siyasi parti girişimi için Ankara koridorlarında dile getirilen yeni bir söylentiyi de aktaralım burada:
Ahmet Davutoğlu’nu dışarda bırakan bu siyasi parti girişiminin bir ayağının aksayacağı kanaati yaygınlaşmaya başlamış! Daha önce aktarmıştık Abdullah Gül’ün Ahmet Davutoğlu’nu istemediği yönündeki söylentiyi.
Davutoğlu ile Abdullah Gül’ün arasını bulmaya çalışan bazı tırnak içinde “İslâmcı” kanaat önderleri geçtiğimiz haftalarda Abdullah Gül’e gitmişler. Abdullah Gül ile yapılan görüşmenin sonucu mu?
Görüşmeyi aktaranlara göre Abdullah Gül, Davutoğlu konusunda yumuşamış ve Davutoğlu’nun siyasi harekete katılabileceği işaretini vermiş:
“Zamanı gelince Ahmet Davutoğlu da katılır aramıza.”
Gül ile Davutoğlu’nun arası bulunabilir mi? Daha doğrusu Gül, üzerini çok kalın çizgilerle çizdiği Davutoğlu hakkındaki kanaatini değiştirir ve Davutoğlu’nu affedebilir mi?
Bizim kanaatimiz affetmeyeceği yönünde! Gül Davutoğlu’nu affetmez ve hakkındaki kanaatini değiştirip yumuşatmaz! Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın devre dışı bırakılmasını Davutoğlu bugünkü tarih itibariyle 5 yıl geciktirmiş durumda! Cumhurbaşkanlığı seçimleri zamanında yapılırsa buna bir 4 yıl daha ekleyin! Gül’e ve Erdoğan’ın devre dışı bırakılması projesine 9 yıl kaybettirmiş biri kolay kolay affedilmez!
Bu arada daha önceden AK Parti’den milletvekilliği yapmış birçok ismin, Ali Babacan tarafından yeni kurulacak parti dolayısıyla yeniden milletvekilliğine heves ettikleri de gözlerden saklanamıyor ne yazık ki! Yeni parti eskilerle yola devam edecekse, yeni bir parti olmanın bir anlamının kalmayacağını hesaba katmıyor bu eski milletvekilleri! Hesap onların hesabı!
Ayrıca gözlenen şu ki; herkes hesabını Tayyip Erdoğan’ın gidişi üzerine yapıyor! Ve bu hesap Bağdat’tan bile dönmez! Ankara’ya gitme hesabı ve hazırlığı yapan arkadaşları buradan uyaralım:
Tayyip Erdoğan’ın gidişi üzerine yatırım yapanların hepsi kaybedecekler! Evde yaptıkları hesap çarşıya uymayacak ve hepsi oturup kalacaklar!