Kadim bilgi söze başlarken ve sonrasında, şöyle niyet etmemizi ister bizden...
Çöz düğümü dilimden ki, anlayalar beni.
Evet. anlamak ve anlaşılmak…
İnsanın en çok ihtiyaç duyduğu, ama kendinden ve diğerlerinden en çok esirgediği, duygu ve davranış biçimi…
Önceki yazılarımda çok defa davranış ve duygularımızın nedenlerinin düşünce dünyamızın içinde yattığı sonucuna dikkat çekmiş ve en çok bu gerçeklik üzerine odaklanılması gerektiğine inandığımı vurgulamıştım.
Bugün ise davranış ve duyguların alışverişinin ve karşılıklı değişimin yer aldığı iletişim sürecinde, sağlıklı iletişimin ya da iletişimsizliğin, anlaşılmanın ya da anlaşılamamanın nedenini, kendimizi ve diğerlerini yakından ve yeterince tanımıyor oluşumuzun, yani iletişimsizlik hastalığının, hangi sorunlara neden olduğu gerçekliği üzerinde durmak istiyorum.
Ve kendimizi ve diğerlerini yakından yeterince tanımıyor/anlamıyor / iletişim halinde olamıyor oluşumuzun, kendimizi ve diğerlerini olumlu anlamda değiştirebilme imkânını da ortadan kaldırdığını eklemek istiyorum.
Çünkü evet, değişmek ve değiştirmek için bilmek, tanımak gerekir.
Bu bağlamda kendimizi ve diğerlerini, yurdum insanının birbiriyle olan etkileşim / iletişim sürecini, ve yaşanan toplumsal olayları bu gerçeklik üzerinden değerlendirdiğimizde, ne kendimizi ne de bir başkalarını yakından ve yeterince tanımıyoruz.
Ön yargılarımızın tutsağıyız.
Ön yargılarımız gerçekliklerimizi görmemize engel oluyor.
Çünkü kendimiz ve diğerleri üzerine düşünmüyor,
Anlama zahmetine katlanmak istemiyoruz.
Ezber edilmiş bir yaşam yaşıyoruz.
Davranışlarımızda düşünsel alışkanlıkların esiri olmuşuz.
Neredeyse bütün ilişkilerimiz rutine bağlanmış…
Düşünsenize!
Kendiniz ve diğerleri üzerine …
Bu gerçeklikler etrafında hiç düşündünüz mü?
Öyle değil midir?
Çıplak gözle bakın göreceksiniz.
Hayat bir ilişkiler / iletişim bütünlüğüdür.
Bu ilişkiler bütünlüğünde tanımadığınızla yirmi dört saat fiziksel olarak yan yana da dursanız, bu gerçek anlamda bir ilişki yaşadığınız anlamına gelmez.
Çünkü bedenlerle olan iletişim, ruha sirayet etmemektedir.
Bedenler yan yana ama...
Ruhlar yalnız.
Tam da bu nedenle bedenlerle birlikte ruhların / bilinçlerin / gerçek benliğin de tanış olması gerektiğine dair anlam örgüsü bütünlüğünde kendimize, çevremize ve evrene baktığımızda, inanıyorum ki iletişimlerde yaşanan anlam(a) çatışmalarının, öfkelerin, endişelerin, kaygıların, stresin kökenlerini, asgari seviyeye çekmek mümkün olabilir.
Bu şekliyle bir iletişim sürecinde, sonuçlara değil nedenlere odaklanacağız çünkü.
Ve bu ilişki bütünlüğünde anlaşılması gereken şudur ki;
Mutluluk veyahut mutsuzluk kişinin kendiyle, çevresiyle, doğayla ve yaratıcısıyla olan ilişkisinin ne ve nasıl olduğuyla fazlasıyla ilintilidir.
Bu gerçeklik günümüz gerçekliğinde, yapılan araştırmalara da konu olmuştur.
Araştırmalar anlama ve anlaşılma ilişki bütünlüğünde ki tutarsızlığın ne gibi acı verici sonuçlar doğurduğunu ortaya koyuyor.
Kişisel ve ailesel başarısızlığın nedenleri konusunda yapılan araştırmaların sonuçlarına göre;
duygusal hayatlarında veya iş yaşamlarında, başarısızlığa uğramış insanların yüzde 80’i başkalarıyla iyi, uyumlu ilişkiler kuramamaktadır.
Ve bu insanlar tek tek incelendiğinde sadece iş ve özel hayatında değil, hayatın her bir alanında iletişim sorunları yaşadıkları görülüyor.
Niye?
Çünkü kendileriyle olan içsel konuşmaları, ilişkileri / iletişimleri iyi değil.
Kendi bünyelerinde zihin ve beden uyumunu / dengesini bir türlü kuramamış ,
veyahut yaşadıkları travmaları aşamamış ve kendileriyle olan iletişimlerinde dengelerini / uyumu yitirmişlerdir.
İstikrarlı bir işte çalışamama,
uzun vadeli bir evlilik süreci yaşayamama,
arkadaşlarıyla devamlı bir küs, bir barış oyunu oynama
ne istediğini bilememe,
bir gün iyi dediğine ertesi gün kötüleme oynamalarından başlayarak,
hayvanlara ve doğaya zarar verme vb.
hayatı kuşatan bütün bir alanda ki uyumlu bir yaşama dair yetersizlikleri en belirgin olanları…
Aslında anlama ve anlaşılma temelli yaşam(an)ın insan için ekmek gibi su gibi hayatiyet derecesinde bir ihtiyaç olduğunu bilmek gerekir…
Çünkü insan için tek başına yalnız yaşamak imkânsız olduğuna göre, diğer insanlarla etkileşim halinde olmak bir yerde zorunluluktur.
İnsanın kendisinde ve çevresinde huzuru mutluluğu başarıyı sağlayan ise anlamak ve anlaşılmak temelli iletişimin kendisidir.
Son tahlilde evet, İLETİŞİMde asıl olan ANLAMAK ve ANLAŞILMAKTIR.
Bu anlamda hayat iletişimden ibarettir ve siz bir yerde iletişiminiz kadarsınız.
İletişiminizin kalitesi sizin kaliteli oluşunuzu,
iletişiminizin kalitesizliği sizin kalitesizliğiniz demektir.
Çünkü her neyseniz onu yansıtırsınız.
Bu evrensel bir gerçekliktir.
Kendinizde olmayanı bir başkasına veremezsiniz.
İlk önce kendinizle ilişkinizi düzeltmelisiniz.
Kendinizi, çocukluğunuzdan bugüne içine doğduğunuz aileyi, bir bütün olarak hikayenizi anlamak zorundasınız.
Kendinizi kabul etmeli,
Dünden bugüne yaşadıklarınızı anlamalı,
Kendinizi de affet-melisiniz.
Çünkü kendinizle küsseniz, zihniniz her dem kendi içinde meşgul, huzursuz, çatışmacı ve kendiyle savaşıyorsa, hayatla ve insanlarla barışık olamazsınız.
Bu anlamıyla da kendinizle iletişiminiz düzelmedikçe, bir başkasıyla (aile, akraba,arkadaş vb) olması gerektiği gibi sağlıklı bir iletişim içinde olamazsınız.