Dünya büyük bir buhran geçiriyor.
Emperyalist güçlerin mazlum halkları sömürüsü bütün hızıyla devam ederken hiç kimsenin beklemediği bir hadise gerçekleşti ve kısa sürede bütün dünyayı etkisi altına aldı.
Çin’de baş gösteren ve adeta ışık hızıyla tüm dünyaya yayılan Korona virüsünden, diğer adıyla Covit-19 diye adlandırılan menhus sâri illetten söz ediyorum tabii ki.
Başlangıçta yeterince ciddiye alınmayan ve fakat zaman ilerledikçe bir çığ gibi büyüyerek tüm dünyayı kasıp kavuran bir virüs bu…
Süper güç filan dinlemiyor, sınır tanımıyor ve amansızca kuşatıveriyor bütün insanlığı…
Tarih boyunca türlü afetler yaşandı elbette ama modern zamanlarda benzeri görülmedi.
Öyle ki, uzmanlar, ikinci dünya savaşından bu yana dünyayı böylesine etkisi altına alan bir olguya şahit olunmadığı tespitini yapar duruma geldi.
Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere herkes şaşkın ve tabir caiz ise abandone vaziyette…
Bunlar, bütün bir insaniyet âlemi adına yapılabilecek tespitler ama bunun bir de ülkemiz ölçeğinde iz düşümleri var.
Türkiye, gelişmiş birçok ülkeye nazaran önlemini çok erken alan ülkelerin ilk sıralarında…
Bu salgının, henüz şuan yaşadığımız ölçekteki etkisi hissedilmeden kısa bir süre önce düşük yoğunluklu bir savaş (İdlib hadisesi) yaşanmıştı.
Onun öncesinde de deprem ve çığ gibi tabii afetler…
Hepsinde de ülke, çok ciddi ve başarılı bir kriz yönetimi örneği sergiledi ama gelin görün ki, dâhildeki birtakım odaklar yaşanan krizleri kıyıcı ve yıkıcı bir muhalefete dönüştürme çabalarına girişti.
Olacak şey değildi ama gerçek buydu ne yazık ki…
FETÖ ve PKK gibi alenen Türkiye düşmanı olan işbirlikçi ihanet şebekelerinin bu yaklaşımını görece olarak anlamak mümkündü ama yasal görünümlü “muhaliflerin” bu tavrı, tarih boyunca dünya ölçeğinde rastlanılmamış bir ihanet örneği doğrusu…
Neden “ihanet” gibi çok sarsıcı bir nitelemede bulunduğumu merak edenlere şunları söylemek isterim.
Deprem ve çığ gibi tabii afetlerde dünyanın neresinde olursa olsun insanlar bir araya gelir ve bu afetin etkilerini birlik ve beraberlik ile çözmeye çalışırlar.
Bu, aklın, mantığın ve bilimin gereği olduğu kadar insaniyet gibi mücerret kavramların da gereğidir.
Yani böylesi bir durumda birlik ve beraberlik söylemlerinin ve yaklaşımlarının terennümünde şaşılacak bir şey yoktur.
Gelin görün ki, bu gayet normal hadiseler ülkemizde ne yazık ki, ekstrem bir davranış gibi lanse edildi muhalifler tarafından ve kıyıcı bir muhalefet dili kullanıldı.
Bütün dünyanın çaresizlik içerisinde kıvrandığı bu sâri (salgın) illetle mücadele söz konusu olduğunda da benzer bir durumla karşılaştık.
Çok başarılı bir kriz yönetimine rağmen sanki kıyamet yaşanıyormuşçasına vaveyla koparanları gördüğümüzde aklımıza “ihanetten” başka bir kavram gelmiyor ne yazık ki.
Şimdiye kadar başta Amerika olmak üzere çok güçlü sandığımız Avrupa ülkeleri bu salgın karşısında çaresizlik içerisinde tel tel dökülürken, adı geçen ülkelerin hiçbirinde bizdekine benzer bir cinnet hali yaşanmadı ve önlem almakta geciken ülke yönetimleri bile bu denli eleştirilmedi...
Bu dehşetengiz psikolojinin tek bir izahı var!
“Mevcut yönetim gitsin ko kıyamet kopsun!”
Evet, ne yazık ki, anlayış tastamam budur ve bu mel’un bir yaklaşımdır!
Konuyu izah sadedinde örnek vermeye gerek bile görmüyorum zira yaşana her şey bahsi olunan bu menfur hadiseye örnek teşkil edecek nitelikte bir ihanet içermektedir.
Bu nedenle yazının başlığına çektiğimiz soruyu bir kez daha tekrarlayıp üzerinde iyice düşünelim dilerseniz.
Sahi sizce Korona virüsü mü daha kıyıcı ve yıkıcı, yoksa bir kısmını yukarıya dercettiğimiz, muhalefetin bu insafsız, i’zansız ve ahlaksız yaklaşımı mı?