15 Temmuz akşamı sosyal medyada o anlık anlam veremediğimiz söylentiler dönüyordu. Tankların, jetlerin, helikopterlerin hareketliliği konuşuluyor, boğaz köprüsünde trafik akışının durduğu belirtiliyordu. TV ekranlarında henüz bir haber geçmiyor, lakin bilgi alamadığımız her dakika yüreğimizdeki yük artıyordu. Az bir süre sonra darbe girişimi söylentileri başladı. Henüz 2 ay evvel nikahlandığım eşime “sokağa çıkıp, meydana gideceğimi” söyledim. Evden çıkmadan boy abdesti aldım. İşin sonunun nereye varacağını, nasıl şekilleneceğini öngörmek imkansızdı. Şehadete yürümek, bir daha geri dönememek ihtimali vardı…
Merhum Erbakan’ın şu ifadelerinin o gece milyonlarca vatandaşın aklından geçtiğine eminim:
"Farz et ki sen Hz. Peygamber(SAV)'in Bedir Savaşı'nı yaptığı gün o civarda develerini güden bir çobansın. Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam ile Ebu Cehil taraftarları Bedir Kuyuları yakınında savaşa tutuşmak üzereler…
Eğer sen, "Şöyle bir yüksek tepeye çıkayım da yaşanan savaşı seyredeyim" dersen kâfirler zümresinden olursun.
Eğer, "Yarabbi, bunlardan kim haklı ise ona yardım et" diye dua edersen, yine kâfirlerden olursun. Çünkü sen bu dünyaya hangisi haklı, hangisi haksız bilmek için gönderilmişsin. Bu ayırımı, haklı-haksız, hak-batıl ayırımını yapamayan mü'min olamaz.
Eğer, "Yarabbi, Peygamberin Hz. Muhammed(SAV)'e yardım et, onu muzaffer kıl" diye dua edersen günahkâr bir fâsık olursun. Çünkü o an dua etme zamanı değil, eyleme geçme anıdır.
Eğer hakiki bir mü'min isen yapacağın şudur: Olaydan haberdar olur olmaz, yerinden öyle bir fırlayışla fırlayacaksın ki, savaş alanına kadar birkaç kez yüzüstü yere kapaklanacaksın. Eline ne geçerse, ne bulursan onunla saldıracaksın!"
Darbe bildirisinin okunmasına müteakip milyonlarca vatansever bu alçaklığa dur demek için sokağa fırladı. Binali Yıldırım’ın açıklaması ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın canlı bağlantısı, bir asırdır dirilmeyi bekleyen Çanakkale ruhunu, Kuvvayi Milliye ruhunu canlandırdı. Anafartalar’ın yiğit kahramanını Mustafa Kemal’in milleti; göğsünde imanla, dilinde Kur’an ve tevhidle, elinde al bayrakla en kötü ihtimali göze aldı. Kara haberi duyan koşuyor, meydanlar insan seliyle doluyordu.
İradesini, aklını, vicdanını kullanmamaya yeminli, batıla saplanmış hain güruhu bu milletin değerlerinden, tarihinden, cesaretinden o kadar habersizdi ki, “herkes çil yavrusu gibi dağılır, ortalık bize kalır” hesabındaydı. 251 kere şehit olduk o gece. Boğaz köprüsünde kurşun yedik. Üzerimizden tanklarla geçtiler. Jetlerle bomba atıp, helikopterlerle ateş açtılar. Lakin Rabbimizin katından gelen bir lütufu hissettik. Kalanlarımız gazi olacaktı, gidenlerimiz şehit. Hiç korkulur muydu böyle bir iklimden? Korkmadık, kaçmadık, mücadele ettik. İnancımızı bir an olsun yitirmedik. Sabrettik, direndik, dayandık. Dua ettik, Rabbimize sığındık. Hamdolsun! Gecenin sonunda, sabahın ışığında kutlu haberler gelmeye başladı.
Genç - yaşlı, kadın - erkek binlerce insan kahramanlık ve cesaret öyküleri yazdı o gece. Hele öyleleri vardı ki bu milletin gönlünde destanlaştılar. Zannım odur ki 15 Temmuz gecesinin en büyük manevi hazinesini Ömer Halisdemir kazandı. Bu millet, ülkeyi yangın ve talan yerine çevirmek isteyenleri kendi karanlıklarına boğdu. Allah şehitlerimizden, gazilerimizden ve milletimizden razı olsun. Bir daha bu millete böyle bir badire yaşatmasın.