Belki yarın belki bir saat sonra ihtiyacımız olabilir. Kim garanti ediyor ki herhangi bir kaza geçirmeyeceğimizi veya hastalanmayacağımızı... O yüzden bağışçıya ihtiyaç var. Kan bağışlamamız gerekiyor. Kan da organ bağışı gibi sıkı kontrol altında ve ticareti yapılması yasak. Kan satmak yasak yani.
Peki kan nasıl elde ediliyor? Üretilebiliyor mu? Cevabını hepimiz biliyoruz aslında; tabi ki kanın tek kaynağı insan. Peki kim kan verebilir, kim kan alabilir? Kimlerin kan verebileceği Sağlık Bakanlığımızın kriterlerini belirlediği rehberlerinde, Kızılay web sitelerinde ve kan bağış noktalarındaki formlarda bunlar belirli aslında.
Kan alabilen kurumlar ise başta Türk Kızılayı olmak üzere ek olarak 11 Üniversite hastanesi. Kan alma, tetkikler ve hastalara ulaştırma süreçleri ufak tefek değişiklikler gösterse de temel manada aynı. 11 üniversite kan merkezleri de Kızılay'da kan alma, tetkik etme, depolama ve transfer masrafları ile ilgili devletten bütçe almamakta. Bir de personel masrafları var. Hastaneler bu süreçleri direk SGK’ya fatura ediyor, Kızılay ise hastaneler üzerinden SGK’ya. Sonuç olarak vatandaştan kan ücreti olarak bir şey talep edilmesi mümkün değil. Yasak zaten.
Kanın satılıyor diye çıkarılan safsata söylentiler ve dedikodular yalan, yalan olduğu kadar halk sağlığını tehlikeye atan algı çalışmaları. Üstelik meslektaşlarımızdan da bu söylemlere katılanlar oldu. Ne acı… Başka karalamalar da var, anlatması uzun. Neyse yalanla dolanla işimiz yok. Bu kötü davranışların sonuçları ile ilgilenelim.
Bütün bu algı çalışmaları kan bağışlarını azalttı. Azaltınca kan stokları sıkıntıya girdi. Evet, kan yokluğu nedeni ile bir hayat kaybı yaşanmadı, acil ameliyatlar ertelenmedi. Bu Kızılay çalışanlarının ve gönüllülerinin sahada üstün emek ve organizasyon çabaları ile sağlandı. Ama kan yokluğunda bunlar da gündeme gelmez değil. O yüzden kan bağışına kendimizin ihtiyacı olacakmış gibi gitmemiz gerekiyor.