Ben programı izlemedim, ama izleyenler olmuş demek ki sosyal medyada epey bir tepki çekti! Sevda Noyan ile Esra Elönü’nün yaptığı programdan bahsediyorum. Program Kanal 7 grubunun Ülke TV kanalında yayımlanmış. Esra Elönü canlı yayın heyecanı ve dikkatsizliğini mazeret göstererek sosyal medyadan düzeltme yaptı, özür diledi. Fakat Sevda Noyan’ın ne düzeltme yaptığını ne de özür dilediğini duymadım. Bırakın özür dilemeyi “Maksadını aşan cümleler kurmuşum, aslında onu değil de şunu demek istemiştim” gibi bir açıklama da duymadım.
Mesele şu efendim: Canan Kaftancıoğlu gibi, tırnak içinde “eski tüfek” bazı solcular gibi darbe heveslisi kesimlerin son darbe çığırtkanlığı yaptığı günlerde Engin Noyan’ın eşi Sevda Noyan Ülke TV’de bir programa katılmış ve programda insanın kanını donduran cümleler kurmuş. Ne demiş mesela? “Hele bir darbe yapmaya kalkışsınlar, bu defa farklı olacak” demiş mesela! “Elimde liste var. Hazırlığım da var. Darbe gecesi komşulardan başlayarak hepsini öldüreceğim” demiş mesela! Bunları mealen söylüyorum, programı izlemedim çünkü! Sosyal medyaya yansıyan hâlinden hatırlıyorum bu cümleleri. Sevda Noyan muhtemelen bu kelimelerle söylememiştir söylediklerini!
Sosyal medyada bir iki konuşuldu, sonra unutuşa terk edildi mesele. Türkiye her şeyin o kadar hızlı yaşandığı bir ülke ki Canan gibilerin veya onların patronlarının bile tartışmaya açtığı meseleleri bir iki günden fazla konuşmuyor. Hatırlayın CHP de bir iki ay önce benzer imalarda bulunmuştu. Fakat kurumsal bir kimlik sahibi olduğu için CHP Canan gibiler gibi açıktan söyleyememişti söylediklerini. Sadece genel başkanının ağzından “Hazırlanın iktidara geliyoruz” gibi cümle ile ifade edebilmişti meramını. Bayram değil seyran değilken, seçime daha üç yıl varken böyle bir cümle kurmak…
Neyse… İşte Canangillerin açıktan darbe tehdidi savurduğu günlerde söylenmişti bu sözler, ama darbe çığırtkanlığı kadar da gündemde tutunamamıştı! İnsanlar bir iki konuşmuş, sonra da başka meselelerle ilgilenmeye dönmüşlerdi yüzlerini.
Tam o noktada işte Bülent Arınç çıktı meydana. Sevda Noyan’ın sözlerini güya eleştiriyormuş gibi yaparak meseleyi köpürtmeye çalıştı. Hatta o kadar güzel yaptı ki bu köpürtme işini, karşı tarafa (yani darbe çığırtkanlığı yapanlara) nasıl anlamaları gerektiğini, hatta Sevda Noyan’dan hareketle iktidar taraftarlarına nasıl saldırabileceklerinin, nereden saldırabileceklerinin yolunu da göstermişti.
Mesela: İktidar cenahı fişleme yapıyor. İktidar cenahı öldüreceği insanların listesini tutuyor. Başka? Mesela: Muhafazakârlar silahlanıyor.
Karşı tarafa ne diyor? Mesela: Biz de fişleyelim derlerse haksızlar mı? Biz de silahlanalım derlerse haksızlar mı? Bu muhafazakârlar bizi öldürecek, tedbirimizi alalım derlerse haksızlar mı?
Mefhum –u muhalifinden hareketle bu cümlelerin aslında ne demek olduğunu birazcık siyasetle ilgilenen biri, birazcık Bülent Arınç’ı tanıyan biri gayet iyi anladılar. Bülent Arınç karşı tarafı tahrik ediyor, karşı tarafı fişleme yapmaya, silah ve mühimmat depolaması yapmaya yönlendiriyor. Küçük bir karışıklık anında, karışıklık olmasa da küçük bir kıvılcımın yeteceği gerginlik anında insanların silahlarını ellerine alarak komşularını öldürmeye başlamalarının zemin taşlarını döşüyor Arınç. Üstelik bunu yaparken Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi sıfatını kullanarak yapıyor. Asıl tehlikeli olan da bu.
Sevda Noyan o sözleri muhtemelen bilerek ve isteyerek, yani taammüden söyledi. Bülent Arınç ne yaptı? O da bilerek, isteyerek, hesap ederek, yani taammüden söyledi söylediklerini. Çünkü her ikisi de bu ülkede bir iç savaş çıksın, insanlar önce komşularından başlayarak birbirlerini öldürsün istiyorlar. Onun için olsa gerek, Engin ve Sevda Noyan görünüşte yılın belli bir kısmını Balkanlarda bir ülkede geçiriyorlar, orada kirada kalıyorlarmış. Üstelik o ülke FETÖ nam terör örgütünün oldukça iyi örgütlendiği ülkelerden biri! Arınç da biliyorsunuz damadından dolayı bir kini, bir düşmanlığı var bu yeni yapıya. FETÖ nam lağım çukurunun Kozmik Büro baskınından bu yana elinden gelen melaneti sergiliyor, ama ne hikmetse bir türlü isteğine nail olamıyor!
Ha, bu arada Arınç tutup bir de yatsı ezanından önce okunan salalar için, ezandan sonra getirilen tekbirler ve salavatlar için “Bid’attir” buyurmuş! Okunan salalar, ezan sonrası getirilen tekbir ve salalar laikleri rahatsız edermiş, böyle bir bid’at ile bizim onları rahatsız etmeye hakkımız yokmuş! Ne denebilir ki “Allah seni ıslah etsin” demekten başka!
Erbakan: “Bunları Abdullah’la görüştürün”
Arınç böyle herzeler yiyince bundan 20 yıl önce gazetecilik yaparken şâhit olduğum bir olayı ve merhum Erbakan’ın sözünü hatırladım bunlar hakkındaki.
Ben notları 9 Mayıs 2000 tarihinde almışım, çünkü görüşmeyi o gün yapmışım. Bundan sonra yazacaklarımı bana o dönemde 3-5 yıldır merhum Erbakan’ın çok yakınında çalışan benim SMG olarak kodladığım kişi anlatmıştı:
Bir batı ülkesinin büyükelçisi anlatmış SMG’ye:
Bernard Lewis MİT’le görüşmüş. MİT’e Yahudi lobisinin birtakım tereddütlerini iletmiş. Abdullah Gül Fazilet Partisi’nin başına gelirse (o hafta sonu Fazilet’in kongresi var, G. B.) Yahudi lobisi bundan büyük rahatsızlık duyarmış. Gül Fazilet’i iktidara taşıyabilirmiş. Bu da batıda Yahudi lobisinin tekrar Türkiye’nin aleyhine dönmesine, yeni bir kampanya başlatmasına sebep olabilirmiş.
(Bernard Lewis bunları MİT’e anlatıyor. Fakat Fazilet’e bilgi MİT’ten değil, bir batılı ülkenin büyükelçisinden gidiyor! G. B.)
Batıda Bernard Lewis, Gilles Kepel, François Burgat ve Maksim Rodinson (!) hafta sonu yapılacak kongreyi Abdullah Gül’ün kazanması hâlinde batılı yayın organlarında Türkiye aleyhine yazılar yazmaya başlayacaklarmış. Bu kişiler de Yahudi lobisinin kanaatlerini Türkiye aleyhine yazılar yazarak dile getireceklermiş.
(Batılı ülkenin büyükelçisi Türkiye’nin geleceğini düşünüyor! Bernard Lewis, Gilles Kepel ve başka isimlerin Ankara’da o günlerde yaptıkları lobi faaliyetlerini Abdullah Gül’ün çok yakın bir çalışma arkadaşı olan bir akademisyen de teyit ettirmiştim! G. B.)
Buradan sonrakiler SMG’nin kendi aktardığı bilgiler:
Netenyahu’nun çok yakınından bir ekip gelmiş. Erbakan’a güç birliği teklifi getirmişler. Erbakan, birlikte mücadeleye onay verirse, Netenyahu’nun yakın çalışma arkadaşları Yahudi lobisini devreye sokarak Erbakan’ı kurtaracaklarmış. (Erbakan’a Diyarbakır DGM hapis cezası vermişti ve dosya Yargıtay’daydı o günlerde! G. B.)
Aracılar Netenyahu’nun bu teklifini Erbakan’a iletmişler. Erbakan “Ne siz onlarla görüştünüz, ne tekliflerinden haberimiz var, ne de bu teklifleri siz bana ilettiniz. Unutun bunu” demiş.
Erbakan Netenyahu’nun adamlarıyla görüşen ekibe tarihe geçecek şu cümleyi söylemiş:
“SİZ BUNLARI ABDULLAH’LA GÖRÜŞTÜRÜN.”
Erbakan ne kadar da iyi tanıyormuş yanında birlikte siyaset yaptığı insanları. Abdullah Gül’ü bu kadar iyi tanıması ise hayrete şayan!