SALGIN SÜRECİNDE YAPTIKLARIMIZ DOĞRU MU, YANLIŞ MI?

 
Covid -19 salgını esnasında dünyada ilk defa genel karantina kuralları uygulandı. Evlere hapsolduk. Tarihte, hatta yakın geçmişte daha ölümcül salgınlarda böyle tedbirler alınmamıştı. En sert karantina tedbiri Çin’de, hemen hemen hiç tedbir alınmayan yerler de İsveç ve Belarus’ta idi. Çabucak tedbir alıp daha sonra bu tedbirleri hızlıca gevşeten japonya, Güney Kore gibi ülkeler bir bakıma başarılı oldu. Önce karantina tedbiri almak istemeyen İngiltere ve Rusya zor durumda. Sonradan bu tedbirleri aldılar. ABD ne yapacağını bilmez halde. Salgını önemsemeyen ve tedbir almayan Brezilya ve birkaç komşusu zor durumda. Hangi ülke salgını ciddiye almadı ise başta yöneticileri hastalığa yakalandı(örn.: İngiltere ve Boris Johnson). Sonra o ülkelerde salgın patladı. Tedbir almayan, ve salgın etkisinin az olduğu ülkelerin vatandaşlarının küreselcilerin iddia edilen saiklerine uyumluluğu bir gerçek. Örneğin İsveç’in çiplediği insan sayısı çok fazla ve giderek de artıyor. Bu ülkelerde yaşayanların korkutulmasına gerek yok yani. Onlar çiplenmeye dünden razılar..
 
İnsanları eve kapatmak ne kadar doğruydu sorusunu sormaya başladık. Elimizdeki en önemli veri yoğun bakımlar dolduğunda tedavisine yetişemediğiz hastaların ölüm oranının çok yüksek olacağı. İspanya ve İtalya’nın başına gelen buydu. Rusya ve Brezilya hızla sıkıntılı sürece giriyorlar. Vakaları anormal artıyor. Ama ölüm oranları beklenenden az. Her şeye rağmen virüsün daha az öldürücü olduğunu düşünüyoruz. Çünkü başlardaki ölüm oranı ile gitmiyoruz. Ölüm oranları giderek azalıyor. Virüsün hastalık yapıcı etkisinin zayıfladığını varsayıyoruz. Ölüm sayılarındaki azalmayı da buna bağlıyoruz.
 
Ölüm oranlarının Dünya sağlık Örgütü ve Çin’in açıklamaları gibi olmayıp çok daha düşük seviyelerde. Yani salgının başta korktuğumuz etkiyi oluşturmadığını görüyoruz. Tabi bu durumu mutasyon, havaların ısınması, tedavilerin etkinliği ile açıklamaya çalışıyoruz ama hastalığın baştaki öldürücü etkisinden uzak olduğunu tüm çevreler kabul ediyor. İkinci dalga ile korkutulduğumuz şu günlerde tedbirlerle yaşamaya alışmak salgın bitene kadar en büyük silahımız.
 
Başta alınan tedbirlerle bulaşma hızını azalttık, ardından salgın kontrol altına alındı dedik. Hastalık bulaşmamış insanlar elbetteki risk altındalar. Ancak yaptığımız şey hastalığın hızlı bulaşmasını engellemekten ibaret. Peki evde olanlar dışarı çıktığında hasta olmaz mı? Olur elbette. Güvendiğimiz nokta öğrendiklerimiz. Sosyal mesafe, maske ve el hijyeni. Aynı zamanda pek çoğumuz çelişkiler içinde. Başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde salgına müdahalenin gerçekçi olmadığı yönde açıklamalar var. İnsanları eve kapatmanın getireceği psikolojik ve ekonomik sorunların ilerde daha çok can kaybına yol açacağı endişesi aşikar. Pek çok ülke ekonominin çarkları dönmediğinde halkının açlıkla yüzleşeceğinden korkmalı. Tabi kapitalist düzenin dikte ettiği ekonomideki süregenlik mecburiyeti bu korkunun sebebi.
 
Korona virüsünün mutasyon sonucu değişkenliğini, bulaşma hızını ve hastalık yapıcı etkisini tedbirlerin gevşetilmesi ile tekrar test ediyoruz. En büyük tehlike hasta sayısının sağlık alt yapısı kapasitesinin üstüne çakması. Kapasiteyi aşmadan toplumun bağışıklık kazanması, çözüm alanında ağır basmaya başladı. Aşı çalışmaları sürüyor ancak virüsün sürekli mutasyon geçiriyor olması, bu çabaların sekteye uğraması ile sonuçlanabilir. Bu endişeden kurtulabilmiş değilim.
 
Uluslararası bilim çevrelerinin tartışmalarını özetlemeye çalıştım. Bizim asıl başarımız toplumsal birliğimiz. Milletimizin genlerindeki merhamet ve şefkat bizi güçlü kılan yönümüz. Çeşitli konularda doğruyu aramak için tartışabiliriz. Ama doğruları gerçeklerle bağdaştırmak hedefimiz olmalı. Ben Sağlık Bakanlığı’mızın ve Devlet’imizin süreci iyi yönettiğini düşünüyorum. Güveniyorum.
 
Bir daha eve hapsolmamak dileğiyle, tedbirlere devam.