ŞEKER TADINDA

Sabahın bir türlü olmadığı gündü bayram bizim için, alırken denediğimiz, fakat bayram sabahına kadar giyemeyip, sadece günlerce bakıp kokladığımız yeni ayakkabılardı. Çocukken başka hiçbir gün için duyulmayan heyecandı bizim için bayram, ne demiş şair ? Bayramı güzel yapan çocukluğumuz muydu ? Yoksa bizim zamanımızda bayramlar mı güzeldi, yeni bir şeylere sahip olmak mıydı mutluluk ? Yoksa yeninin kıymetini mi bilirdik eskiden, hatırlıyorum bizim heyecanımız kadar olmasada, aile büyüklerimizde heyecanlanırdı bayramlarda, belki bizim heyecanımızın büyük bir kısmıda onlardan geçerdi bizlere 

Evet, eskiden olduğundan çok şeylere sahibiz artık, çocuklarımız yeni bir ayakkabıya heyecan duymuyor. Çünkü her modelden ayakkabısı var dolabında, o kadar yeni şeylere sahipler ki, yenilik artık onları heyecanlandırmıyor. Bizler basit şeylerden mutlu olurduk, çünkü bizlerin gördüğü dünya TRT kanallarında yayınlandığı kadardı, buda bizim sadece elimizde olanların, kullanımdan eskimiş halleri yerine, yenisini gördüğümüzde, ve sahip olduğumuzda heyecanlanmamıza sebeb olurdu, ayakkabının içini koklardık, çünkü yeni ayakkabı kokusu bizim sıklıkla duyduğumuz bir koku değildi, oysa az önce oğlumun odasına girdim, dünyanın her yanından bin kişinin katıldığı bir oyun oynuyordu, ellerinin altında dünya ile anlık iletişim kurabildiği cihazlar ve imkanlar var. Bizim sokaklarda oynadığımız çelik çomak, gazoz kapaklarımız ve misketlerimiz vardı. İletişimimiz kendi sokağımızda yaşayan komşularımızın çocuklarıydı, ama kardeş gibi büyüdük,  hâlada öyleyiz, sağlam temelleri olan arkadaşlıklar, paylaşımı çok olan yüz yüze temas ile geçen bir arkadaşlık, temellerini güvenin oluşturduğu dostluklar, onlar dostumuz aileleride bayram sabahlarında elleri öpüleceklerdi bizim için, bayramlar köydü, Dedeydi , Nineydi, atalarımızdı. Artık onlarda yok, belki birazda bu yüzden heyecanını kaybetti bayramlar, belkide bizlerin yüzünden çocuklarımızda bayram heyecanını yitirdi. Bayram postadan gönderilen bayram tebrik kartları idi, en az bir hafta önceden özenle seçilen, değer verdiğimiz insanlar için alınan, arka kısımlarına iyi dilek ve niyetlerin yazıldığı kartlardı. Postacının zile basıp verdiği zarf bile mutlu ederdi bizi, keşke yine emek vererek hazırladığımız, zaman ayırarak iyi dileklerimizi duygularımızı yazdığımız kartlar ve mektuplar olsa, artık bir insan için zaman ayıra biliyorsan, o insan senin için değerli oluyor. Değer verilen ve değer veren, olmak değil midir birazda bayramlar.

Yazdıkça kendimi suçlu hissetmeye başladım, yazdıklarımı geriye dönüp her okuyuşumda geç kalınanları tekrar görmeye başladım, farkında olduğumuz, fakat kimse söylemeyince, düşüncelerimiz arasında, tozlu bölümlere kaldırdığımız yanlışlar. Ayakkabı kokusunun ne olduğunu anlatamadığımız çocuklar, nereye gittiğini bilmediğimiz, fakat birilerinin çok güzel yönlendirdiği, bir gelecek, bence dünyanın var oluşundan buyana, en zorlanacak nesil bu zamanın çocukları, en zorlanacak ebeveynlerde bizleriz, dünya bizim çocukluk zamanımızla kıyaslanırsa, bu konuda bilim ne derse desin, bence daha hızlı dönüyor. Çocuklarımıza yetişemiyoruz, onların ilgi duyduğu, onlarla iletişim kurmak istediğimiz, her konunun sürekli yeni versiyonu çıkıyor. Takip etmek kendimizi sürekli olarak güncellememiz gerekiyor ki, iletişimimiz kopmasın, bayramlarıda sürekli güncelleme gelen, konulardan ayrı tutarak geçmiş ile olan köprülerini sağlam tutmamız gerekiyor. Bayramlar biziz, bayramların şeker tadı hep kalmalı, Mevlana’nın dediği gibi, unutmayın bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez, yalnızlık zannetmeyin ki kimsesiz olmaktır. Asıl yalnızlık kimsen var iken kimsesiz kalmaktır. Bu bayram ışığımız ile çocuklarımızın bayram ışıklarını yakalım ve kimseyi kimsesiz bırakmayalım.