Tarihin şanlı sesi, Devleti Al-i Osman       

Dağın eteklerinden o gün şehri seyrediyorlardı, mücadeleleri kuru bir toprak parçası için değildi. Gazanın, cihadın seferin ve adaletin üzerine kurulmuş bir nizamın bayraktarlığı vardı ufuklarında.
     Bir dava gerçek bir mefkûre adamı olan Osmangazi namı diğer kara Osman, vefat ederken vasiyetini belirtiyor St. Elias’ı işaret ediyordu.
Bir vasiyet olarak görünse de oğlu Orhan’a bıraktığı, bir vasiyetin ötesinde bir davayı bırakıyordu miras olarak. Ufuklarda ki bir hedefti aslında…
 “Beni şu Gümüşlü Kümbete gömün” demek Bursa’ya gömün demek ti. Nitekim oğlu Orhangazi Bursa kuşatması ile Bursa’yı alacak; hedef menzile varmış ve vasiyet yerine gelmiş olacaktı.

          Kuşatma sona ermiş Bursa teslim alınmıştı...  Saint Elias Manastırı’nın kilisesi Fetih Camii’ne, odaları da medreseye dönüştürülmüş ve tekfurun sarayı da tamir edilerek Bey Sarayı olmuştur. Nitekim kadim Bursa sözün özü bir İslam toprağı olmuştur bu vesileyle.
beylik olmuştur, devlet olmuştur, İstanbul’a  imparatorluğa giden yol Bursa olmuştur. 
         Adalet ile harmanlanan “İnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın” düsturu kazanımların en büyüğü insan kaynağını toplamıştır Osmanlı’da.
Maddi bağlamda kazanımların fetihlerin ötesinde bir oluşum olan Osmanlı, maneviyat ile maddiyat dengesini iyi kuran, “adalet” kavramını tabelada, kitaplarda bırakmayan uygulamaya koyan, cihana bunu uygulayarak gösteren en iyi örnek.
        Burada belirtmeliyiz ki böylesine bir oluşum askeri dehanın yanında gönül insanlarının emekleri ile de kök salmış dalga dalga büyümüştür. Maddi âlemin görünmeyen yüzünde, mana âleminde devreye gönül erenleri girmiş ve birçok büyük hizmetler vermişlerdir.
Bursa bu konuda da çok şanslıdır manevi büyükler bakımından. Ne mutlu bize bu kadim şehirde yaşadığımız için, yedi iklime kök salmış bu kutlu çınarın büyüdüğü şehirde nefes aldığımız için ne mutlu…
        Yazmaya sayfalar, anlatmaya saatler yetmez belki, asırların sevdasını, nizam-ı âlemin terazisinde ki hassas adaleti.
        Geçmişimizi, özümüzü geleceğimize yön verecek o şanlı isimleri anlamak yaşamak gerek
Sultan Alparslan’dan, Ertuğrul Gaziden Ebul Feth Fatih’ten ve Gazi Mustafa Kemalden ve ismini saymadığım nice büyük şahsiyetten ve dahi gönül erenlerinden bu yana o şanlı geçmişi unutmamak gerek. Unutmamak gerek ki geleceğe emin gidelim.

      Geçmişimiz ile barışık olalım; Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün  “Tarihini bilmeyen millet yok olmaya mahkûmdur”
sözü bir köşenizde muhakkak dursun.

Ve özellikle ricam odur ki bu yazıyı okuyan okumayan hali hazırda günümüzde Osmanlı’ya ve tarihe söven kim varsa, hangi tekfurun sarayından geldi ise oraya dönsün.  
Sövdüğünün bir isim olmadığını, tarihe ve bir millete yön vermiş ufuklar açmış bir devlet olduğunu bilsin.

Bu topraklar ne para ile elde edildi ne sipariş ile önümüze geldi, özgürce attığımız her adımda bir gazinin bir şehidin hakkı olduğunu unutmayalım, sövdüğünüz unuttuğunuz o tarihin tozlu sayfalarında silinip gideceğinizi, insana, bu topraklara ve bu millete hizmet edenlerinde tarihin sayfalarında “Şan ve Şeref” ile kalacağını unutmayın.