Ticarileşmiş toplumda dost olmak

Sevgili dostlar bugün, günlük yaşam içerisinde uygulamalarına çokça şahit olduğumuz ve bizleri derinden rahatsız eden bir gerçekliğin,neden ve sonuçlarıyla çözümü noktasında analiz edilmesine izin verir misiniz?

Ticari işletmelerin uygulamalarında “normal”olarak kabul edilen, ama insanın insanla olan ilişkisinde ahlaki olarak insana en çok yakışmayan bir duygudurum,düşünce ve davranışın,sloganik gibi gelen tanımından, ekonomik insan’dan  (Homo Economicus)  bahsetmek istiyorum.

Evet ,en az çaba ile en yüksek faydayı hedefleyen ve bununla birlikte bütün ilişkilerini bunun üzerine kurarak, iletişimde olduğu her bir bireyi müşteri gibi görüp, kendi mutluluğuna giden yolda diğerlerini araç haline dönüştürendir, ekonomik İnsan.

İşte  amaca ulaşmak için herşeyi araçsallaştıran bu akıldır ki , bütün ilişki türlerini bireyin hazzını daim kılma anlamında, elini attığı her şeyi insanın ve insanlığın yok oluşuna neden kılmaktadır.

Bu konuda söylenecek  dile gelmesine neden,yüreğimde öylesine kelimelerim var ki, ama  zaten halihazırda yaşanan gayri ahlaki durumun bilincinde olduğunuz ve benim gibi acısını çektiğinizi düşündüğümden, hayatın her alanında olumsuza değil olumluya daha çok yer verilmesi gerektiğinden mütevvellit, alternatif ilişki biçimi üzerine odaklanalım istiyorum.

Evet, bu bunalım çağında hangi ilişki türünü merkeze alarak,insanlık ailesine bir çıkış yolu önerilebilir?

Kanaatimce kendisi olarak kalmanın yollarını arayan, ticari toplumun çıkara dayalı ilişki biçimini insana yaraşır bulmadığı için, elinin tersiyle iten ve bir çıkış yolu arayan bireyin önüne; “DOST” olmayı ve edinmeyi, söz konusu kirli ilişki biçimini ortadan kaldırıcı bir unsur olarak koymak gerekir.

Ancak bu ilişki biçimini canlı kılarak yaşanan yozlaşmaya karşı gelinebilir.

Dostluk da en nihayetinde kendi dışımızdaki ötekiliğin kendini tanımladığı/olduğu gibi kabul edilmesi ve belli ana ilkeler etrafında yaşama üzerine kurulmuş sözlü ve sözsüz sözleşmenin tezahüründen başka bir şey midir?

Dostluk, kişiyi kendimizin kopyası yapma çabası içerisinde olma değil, beraber aynı yolda/ilkeler bütünlüğünde yürüme çabası olmalıdır, değil mi?

Bu durumda dikkat kesilesi/bilince çıkarılması gereken en önemli haslet, dostluktan kaynaklanan hazzın ve mutluluğun, ticarileşmiş toplumun bireye sunacağı her türlü keyiften daha önemli olduğuna,kişilerce inanılmasıdır.

Şunu da özellikle bilince çıkarıp anlamak gerekir ki, sevgiye, saygıya,dostluğa ilişkin ilişki türünün kalıcı hale dönüşmesi,  özen gösterilmeyi gerektirir.

Tersi bir duruşla muhatabını araçsalaştıran faydacı kişilik, bu ilişkiyi nasıl tanımlarsa tanımlasın, bu ilişkiden ne elde ederse etsin, dostluğun o muhteşem hazzını elde edemez ve onu kuşatan bütün bir alanda yalnızlığı ve güvensizliği bir ömür boyu yaşama cezasına duçar olur.

Bununla beraber gereğinden fazla duygusallaştırılmış, sınırların belli olmadığı, fazlasıyla içiçe geçmiş bir dostluk resmi çizmek ve bunun yaşanabilir olduğuna inanmak da yaşanan tecrübeler göz önüne alındığında pek de gerçekçi durmuyor.

Bu tür fazlasıyla içiçe geçmiş “dostluk” iddialarının, “sevgiyle nefret kardeştir”, “sözünü haklı çıkarırcasına , başlangıcında ki  sevginin hızına eşit, nefretle, öfkeyle son bulduğuna şahit olmuyor muyuz?

Dostlar !

Dostluk, iki insanın birbirinde eridikleri bir ilişki biçimi değil, iki ayrı insanın bir birlerinin ayrı varoluşlarıyla uzlaşmaya çalıştıkları inişli çıkışlı bir müzakere sürecidir.

Son tahlilde; evet, dostluk seçme özgürlüğü gerektiren, emek verilmesi gereken ilişki biçiminin adıdır. Varsa vardır yoksa yoktur, keyfiliğe razı olmaz, emek ister.

Bunun yanında kuruntulu, kıskanç, kendi varoluşunu anlayamamış, kişilik/kimlik oluşturma aşamasını geçememiş, egosunun esiri özgüven yoksunu, gösterişçi  ticari toplumun ürünü olankişilikler, zihin hapishanesinde dünya cehenneminini yaşamaya mahkumdurlar.

Vesselam.