UÇURTMALAR YİNE GÖKYÜZÜNDE

Bizim çocukluğumuzda hafta sonları, ya da akşamüstleri, evimizin terasına çıktığımızda görürdük gökyüzündeki uçurtmaları. Farklı renklerde yüzlerce uçurtma… Kimi üç tane uzun çıtadan yapılır;  adına altı köşe denirdi. Heybetli bir uçurtmaydı, kalın naylon ipler ile zor zapt edilirdi.  Birde evde kağıttan pratik olarak yapılan, sıçancık denilen daha küçük yaştaki çocuklarımız için tasarlanmış uçurtmalar vardı. Ne güzel, ne kadar masum oyuncaklardı. Satın alamazdın, çünkü yapılmış hali satılmazdı, ancak malzemelerini alabilirdin.  Marangozdan çıtasını, kırtasiyeden jelatinini, ipini de nalburdan alırdın. Aileyi bir araya getiren, birlikte bir şeyler yapmayı sağlayan, etkinliklerdi. Bizim yaş grubumuzda olan herkesin mutlaka bir kerede olsa uçurtma uçurtmuşluğu vardır. Uçuramasa da, uçurtma yapmıştır diye düşünüyorum.

Güzel olan her şeyi elimizden alıyor, değişen zaman ve teknolojik aletler. Oysa birlikte yapılan o maddi değeri olmayan uçurtmaların tadı ve uçururken duyulan hazzı hiçbiri veremez. Şimdi bu sokağa çıkma yasaklarında evimin terasına çıkıyorum, gördüklerim beni alıp götürüyor yıllar öncesine… Gökyüzünde eskisi kadar olmasa da altı köşeleri ve sıçancıkları görüyorum, yine rengarenk süzülüyorlar. Uçurtma uçurmaya çalışan babalar ve çocukları görüyorum, evlerinin teraslarında gülüyorlar, birlikte güzel vakit geçiriyorlar.  Kimileri güvercin uçuruyor, kimileri çaylarını demlemiş sohbet ediyor. Kim bilir, ne kadar zamandır bir araya gelmemişlerdi. Acaba bu virüs bize yine aile olmayı küçük şeylerden mutlu olabilmeyi mi öğretmeye başladı ? Değerlerimizi, bizi biz yapan, bizi insan yapan o paylaşma, hoşgörü, yardımlaşma gibi duyguları, unutmadığımız fakat ayak uydurduğumuz sistem yüzünden içimizde bastırdığımız insanı çıkartmaya mı başladı? Gökyüzünde gördüğüm her uçurtma acaba insanlık adına yeni bir başlangıç mı ? İlk olarak Çin’de görülen bir virüs bizi evimize kapattı. Bundan tam 2000 yıl önce rüzgarda şapkası uçan bir Çinli, şapkasına bağladığı ip ile uçurtmayı bulmuştu. Yoksa her şeyde olduğu gibi bu duygularda mı Çin malı ?

Çarpık kentleşmenin üzerinde uçurduğumuz bu uçurtmalar; belki de bizi en iyi gören ve istediğimiz hayallerini kurduğumuz, özgürlüklerin simgesi, kimilerinin çocukluğu, kimilerinin babası, abisi, kardeşi kısacası bizim geçmişimiz. Onları havada tutan rüzgar ise, bizim geleceğimizdir. Uçurtmaları daha yükseklere çıkaracak olan rüzgarı sağlamak istiyorsan, herkesi her şeyi seveceksin. Öyle birisi olacaksın ki, herkes seni sevecek. İşte o zaman gökyüzünde ki uçurtma sayısı da artacak. Ne kadar eskiye dönük yaşamaya başlarsak, sanki kendimizi o kadar çok hızlı buluyoruz. Her şey için çok geç olmadan; eskileri, yeni nesillerimiz olan çocuklarımıza aktarmalıyız.

 Küçük şeylerden mutlu olmayı beceremeyen sürekli canım sıkılıyor diyen bir nesil yetişiyor.  Bu nesil eğer uçurtma yapıp uçurmayı beceremezse, gelecekte rüzgarda esmeyi durduracaktır. Yarınlarımızın sağlıklı olması, bizlerin onlara verdikleriyle alakalı. Bu günlerin değeri çok büyük. Birlikte geçirilen zaman onların gelecekteki aynası. Çocuklarımız sima olarak ne kadar anne ve babalarına benziyorsa, aynı şekilde karakter ve kişilik olarak  uçurtma uçurmasını bilen bizlere benzemeli.

Unutmayalım ki; yüzü geleceğe dönük olarak geçmişi hatırlayan kişi, nereye gittiğini çok iyi bilir.