Keşiş Dağı nasıl “Uludağ” oldu?
1889 Bursa doğumlu olan Dr. Osman Şevki Bey aslen Kıbrıslıdır. Askeri Tıbbiye’den 1913’de mezun olmuş, Birinci Dünya Savaşı’nda ordumuza hekim sıfatıyla hizmet etmiş, 1921’den itibaren de Kurtuluş Savaşımızda cephe hizmetinde bulunmuştur. Tıp tarihimizle ilgili eserleriyle tanınmıştır daha çok. 1935 TBMM seçimlerinde Konya Milletvekili (Saylavı) seçilen doktorumuz, hem Bursa’nın, hem de Keşiş Dağı’nın güzelliklerine öteden beri vurgun ruhlardan biridir. Bestekârdır, Bursa tarihiyle alakalı bazı önemli eserlerin de yazarıdır. Ne var ki, en kalıcı eseri, “Uludağ” olmuştur.
Bakın, nasıl ortaya çıkmış bu “eser”?
Kurtuluş Savaşı’ndan bir süre sonra Başta Celal Bayar olmak üzere devrin rical ve aydınları Bursa İttihad ve Terakki Kulübü’nde buluşmuşlar: Laf lafı açmış, meclistekiler kafalarını Keşiş Dağı’nın ismine takmışlardır. Çeşitli alternatif isimler atılmış ortaya ama bir türlü beğenilmemiş. 1925 yılına geldiğimizde Bursalıların düzenlediği bir Keşiş Dağı inceleme gezisine katılan Dr. Osman Şevki’nin içinde, daha Mudanya’daki Bozburun önlerinde ilk gördüğü dakikadan itibaren “Ne ulu dağ!” sözleri yankılanmaya başlamıştır. Kelime, beyninde bir şimşek gibi çakmıştır. Lakin beğenilmeyeceği endişesiyle kimseye açmaya cesaret edememiştir.
Ancak içindeki ukde kımıldamaktadır. Bunun üzerine yol arkadaşlarının fikrini almak ister ve sonunda çareyi bulur. Tamamen kurşun kalemle yazılan bir gazete çıkartacak ve ismini “Uludağ” koyacaktır. Gazete, seyahat arkadaşları tarafından dikkatle okunur ve ismi beğenilir. O vakte kadar Uludağ’ın zirvesinde bir keşiş mezarı olduğu için dağa bu ismin verildiğini düşünenler de varmış aralarında. Doktorumuz derhal bu efsaneyi çürütecek bir inceleme gezisi düzenler ve keşiş mezarının mevcut olmadığını etrafındakilere kesin olarak ispat eder. Böylece muhtemel itirazların da önü alınmış olmaktadır.
Şimdi iş, ismin nasıl değiştirileceğini öğrenmeye gelmiştir. O zamanki adıyla Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne, yani Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmek üzere bir rapor hazırlar. Raporda şunları yazmıştır:
Bütün dünya bu dağa Olemp der. Biz ise Keşiş Dağı diyoruz. Garbî Anadolu’nun [bu] en yüksek tepesine çıktım, etrafıma baktım, ne keşiş gördüm, ne derviş. Güzel Bursa bir keşişin siyah gölgesi altında mustariptir. Halk bu ismi sevmiyor, haklıdır. Olemp kelimesi de halkımızın diline uygun değildir. Biz buna dağın bünyesine en uygun olan bir isim verelim ve ‘Uludağ’ diyelim.
Bir hafta sonra Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’dan gelen cevap, Osman Şevki Bey’in sevinçten titreyen ellerindedir. Yazıda şöyle denilmektedir:
Uludağ ismi muvafıktır. Harita Dairemize emrettik, haritalarını bu suretle tashih edecektir. Orduya da tamim edilmiştir. Ayrıca Dahiliye Vekâleti nezdinde dahi teşebbüs ederek Keşiş Dağı’na Uludağ denmesi memlekete bildirilmiştir. Siz de şimdiden sonra Keşiş Dağı yerine Uludağ [ismini] kullanacaksınız.
Anlayacağnız, Uludağ’ı sevenlerin Dr. Osman Şevki’nin büyük gayreti kadar Fevzi Çakmak Paşa’nın âli himmetini de alkışlaması gerekecektir. Bugün dilimizle o kadar tabii bir şekilde kaynaşmış bulunan Uludağ’ın sadece bir kayak ve eğlence merkezi değil, aynı zamanda bir kültür ve tarih adası olduğunu unutmadan elbette…
Zira Lamii Çelebi üstadımızın Uludağ’ı bir şeyhe, Bursa’yı da o şeyhin eteğine sarılan bir dervişe benzetmesi unutulur şey midir:
O şeyhin kim tutarsa dâmenin berk
Eder dilden hevâ-yı âlemi terk.
Uludağ, ‘ulular dağı’dır. Böyle biline…