Millet olarak her yıl idrak ettiğimiz önemli gün ve haftaların yanı sıra bayramlarımızın her birinin kendisine özgü bir anlamı ve önemi var. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kurulması ve 1924 yılında bu günün bayram olarak ilan edilmesi ile 23 Nisanlar çocukların cıvıltılarıyla şenlenir. Emekçi kardeşlerimizin farkındalığı olmak adına gerçekleşir Emek ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta, 19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsuna çıkışı ile başlar Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, dünyaya büyük bir ders verdiğimiz Demokrasi ve Milli Birlik günü tarihte yerini alır 15 Temmuz’la, 26 Ağustos'ta Afyon'da Büyük Taarruz ile başlayan ve Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün idaresinde düşmanlar mağlup edilerek ulaşılan büyük zaferin hatırasıdır 30 Ağustos Zafer bayramı, 11 ayın sultanı Ramazan-ı şerifin manevi iklimini müteakiben yaşadığımız Ramazan Bayramı ve hep birlikte göreceğimiz Kurban Bayramı…Tüm milli ve dini bayramlarımız ibret ve ders dolu bir olayın nişanı iken, kurbanı kurban yapan, bayram yapan neydi? Farklı bir pencereden bakmaya çalışalım.

 Kurban hadisesinin kadim tarihine ve analizine bakmamız için Rabbimiz Saffat Suresi’nin 100-113. ayetleri bir kıssaya (hikâyeye) yer vermiştir.
Hz. İbrahim'in evladı olmaz. Yaşı 86'ya ulaşmış bu büyük peygamber kutlu vazifesini ve soyunu devam ettirecek temiz bir evlat özlemi çeker. Allah'tan ister. Ve o arada da "bana bir evlat verirsen O'nu kurban ederim" der.

Yüce Rabbimiz, Hacer annemizden Hz.İbrahim'e bir erkek çocuk nasip eder. Çocuğa da İsmail adı verilir.
Çocuk 7 yaşına gelince Hz. İbrahim bir rüya görür. Rüyada kendisine evladını kurban etmekle ilgili adağı hatırlatılır. Peygamberlerin rüyaları da vahyin bir türüdür. Yani rüyaları onları bağlar.
Hz. İbrahim çaresiz bir şekilde oturduğu Şam'dan Hz. Hacer ve Hz. İsmail'in yaşadığı Mekke'ye gelir. Niyeti evladını kurban etmektir. Ne kadar zor, ne kadar çetin bir hal. Peygamberlerin imtihanı da zor ve çetin olurmuş!


Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'e bıçak ve ip almasını söyler. Görüntüde odun kesmeye gidiyorlar. Evden uzaklaşırlar. O esnada şeytan Hz. Hacer'e, Hz. İbrahim'e ve Hz. İsmail'e görünür. Hacer'e, "kocan oğlunu kesecek" der. Hz. İbrahim'e "İnsan oğlunu keser mi" der. Hz. İsmail'e; "baban seni kesmeye götürüyor" der.
Her üçü de şeytanı kovalar ve "Allah'ın hükmüne razı olduk" der.

Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'i oturtup onunla sohbete başlar. Bir baba şefkatinin dili ile derki:
"Oğulcağızım! Ben rüyamda seni kurban ediyor görüyorum. Bak bakalım, ne diyorsun bu işe.
Bir baba için bunu söylemek ne kadar zor ve çetindir. Hz. İbrahim emri paylaşır. Yüce Rabbin istediğini iletmekte tereddüt etmez. Oğlu Hz. İsmail ise tam bir tevekkül ve teslimiyetle şöyle cevap verir: "Babacığım! Emrolunduğunu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.
Sana direnmeyeceğim. Senin dediğini tartışmayacağım. Sana neden demeyeceğim. Sen ne ile emredildiysen onu yap. Beni sabreden olarak bulacaksın."

İkisi de Allah'a teslim oldular
Nihayet Hz. İbrahim ile Hz. İsmail emri uygulamak için hazırlık yaparlar.

Hz. İsmail babasına şöyle der: "Babacığım. Kollarımı arkadan bağla. Sımsıkı. Gömleğimi soy ki kana bulanmasın. Annem görür dayanamaz."
Hz. İbrahim oğlu İsmail'i alnı üstü yatırır. Kurban edecektir. Bir baba olarak iç dünyası elbette buruktur, ama emre boyun eğmektedir.
Hz. İbrahim bıçağı çalacaktır ama Rabbimiz bıçaktan kesebilme kudretini kaldırmıştır. Bıçak kesmez
Yüce Allah Halil'i (dostu) olan Hz. İbrahim bıçağa "kes" diyor, ama “Halık” (Yüce Yaratan) "kesme" diyor. Rabbin kesme dediği hangi bıçak kesmeye güç yetirebilir.

Akabinde Kuran-ı Kerim büyük bir kurbanın (kurbanlığın) Hz. İbrahim'e verildiğini haber veriyor.
Hz. İbrahim’in emre uymada kararlığı, Hz. İsmail'in ise teslimiyetini hep konuşmuşuz ama Yüce Allah'ın merhametini, rahmetini Hz. İsmail'i kestirmemesini düşünmemişizdir, kurban konusunu odak noktasına aldığımızdan. Yüce Allah'ın Rahim ismi şerifinin tecellisidir ki, bir babayı evladını kurban etmekle imtihan eden Rabbin son anda babayı bu ağır imtihandan çıkarması, lütfetmesi, boğazlatmaması, evladının kanına babanın elini bulaştırmaması, o babadan daha merhametli olması. Sonra Rabbe teslim olan o çocuğa (Hz. İsmail'e) peygamberlik vermesi ve onu Hz. Muhammed'in (s.a.v.) dedesi yapması.
Fedakâr babayı, teslim olan evladı konuşan bizler ne yazık ki "Merhametli Allah'ı" ne az konuşuyoruz.

 Bütün sahip olduklarımızın O'nun merhametinin bir eseri olduğunu çoğu zaman görmüyoruz. Yüce Rabbe tam teslim olmadan ne Hz. İbrahim'i ve ne de halim olan Hz. İsmail'in teslimiyetini anlamamız çok zor.

“Efendimiz (SAV) dilinden “Babamız Hz. İbrahim'in sünneti”
Kurbanı keserken Hz. Peygamber (s.a.v.) Hicret’in ikinci yılından itibaren hep böyle buyurdu. "Bu babanız Hz. İbrahim'in sünneti -âdeti-dir.1" Bu nedenle de Kurban Bayramı'nda kurban vacip veya müekked (güçlü) sünnet kabul edilmiştir. Usulüne uygun hayvanlara eziyet etmeden, kurbanı kesmek her Müslüman için bir ibadettir. Rabbim kurbanlarınızı makbul etsin niyetinizi Allah için eylesin.
Sıradaki bayram, eski bayram özlemi çekenlere, küskünlere, hastalara, evlat yolu gözleyenlere gelsin, küskünlere barış, hastalara şifa, yol gözleyenlere vuslat getirsin.  Güzel huzur dolu bir bayram geçirmeniz temennisi ile şimdiden bayramımız mübarek olsun.

 

Kaynak :(Saffat, 37/100-113)- İbn Mâce; Tirmizi, Edâhî, 1; Ahmed b. Hanbel, V, 239; Malik, Muvatta, Kurban, 24