Dünya büyük bir pandeminin pençesinden kurtulmaya çalışırken malum tek gündem COVID-19. Her gün açıklanan rakamların neyi anlatmaya çalıştığına kafa yoran televizyon programları bir yana bu günlerde normalleşmeye daha doğrusu yeni normalimizin nasıl olacağını büyük bir merakla bekliyoruz. Bursa’nın merkezi bölgelerine çıktığımızda sanki ‘Salgın bitmişte bizim haberimiz mi yok’ ? sorusunu da sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Vatandaşın büyük bir kısmının ise tek gündemi  ne sağlık, ne salgın…

Son yıllarda artış gösteren tüketim alışkanlarımız ve her geçen gün tüketerek mutlu olduğumuz günler artık geride kaldı. Çılgın kampanyalar, yılbaşı indirimleri, akşam fırsatları, gündüz kampanyaları, dev indirimler derken hemen hemen her gün bir bahaneyle tüketime teşvik etmeye kurgulu ekonomi çarkları adeta durma noktasına geldi. Evlerine çekilen insanlar geriye dönüp baktıklarında ise ne için yaşadıklarını, aslında mutluluğun ne olduğunu yeni yeni öğrenmeye başladı.

Tüketim alışkanlıklarımızın da değişeceği bir dönemin kapılarını araladık. Bir yandan evde canımız sıkılırken bir yandan da su gibi geçen günlerde ay sonunun nasıl geldiğini fark edemez olduk. Günler, aylar birbirine girdi. İşverenler, işçilerinin maaşlarını nasıl ödeyeceğini, eski üretim hacmine nasıl döneceğinin hesaplarını yaparken; vatandaş ise ay sonunda borçlarını nasıl ödeyeceğinin derdine düştü. Devletimizin bu anlamda atmış olduğu adımların başında gelen kredi ertelemeleri, sosyal yardımlar, işverene olan destekler şüphesiz çok önemli adımlardı …

2. Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünyayı etkileyen, dünya tarihine geçecek bir dönemden geçiyoruz elbette. Normal hayatın akışında ay sonunu zor getiren vatandaşlarımızdan, Türkiye’nin en zengin iş adamlarına kadar şu anda aslında tek gündem korona virüs gibi görünse de asıl gündem şüphesiz ekonomi. Bol bol tükettiğimiz, imkanımız olduğu halde birikimden uzak her gün aynı şekilde geçecekmişçesine hareket ettiğimiz günlerdeki sorumsuzluğumuzun bedelini ödüyoruz belki de.

Ekonomik anlamda gelir adaletsizliğinin üst düzeye çıktığı, zengin fakir arasındaki uçurumun iyice açıldığı yılların aksine şu anda, tüm sivil toplum kuruluşları ve hayırseverler gibi hükümetimizin de destekleriyle yardıma muhtaçların yaraları sarılmaya çalışılıyor. Ama şunu da görmezden gelemeyiz çok zengin iş insanları, firma sahipleri ve üst gelir grubunda olan herkes şu anda paraya eskisinden daha çok muhtaç. Dünyanın en zenginlerinin bile kara kara düşündüğü şu günler, normal zamanda faturasını bile ödeyemeyen insanların durumunu  daha iyi anlamaya vesile olmuştur umarım

Zengin, fakir arasındaki ekonomik makasın kapanması dileğiyle. Söyleyecek çok şey var ama şimdilik, Sağlıkla kalın.

SERCAN GÜLER