Bir bebek dünyaya geldiğinde, tamamen bakıma muhtaç bir halde olur. Genellikle aç olduğunda ağlayan bebek, bu çağrısına yanıt veren annesiyle zamanla güçlü bir bağ geliştirir.

Bebek her ağladığında ve ihtiyaç duyduğunda bu ihtiyaçlarının karşılanması, anneye karşı bir güven duygusu oluşturur. Bu süreçte, bebek yalnız olmadığını ve ihtiyaç duyduğunda yanında güvenebileceği birinin olduğunu öğrenir. Bu da hem anneye duyduğu güveni pekiştirir hem de dünyada kendini güvende hissetmesine ve dolayısıyla öz güveninin gelişmesine katkıda bulunur.

Bağlanma, insan yaşamında üç temel işleve sahiptir: Dünyayı keşfederken geri dönebileceği güvenli bir liman sağlamak, fiziksel ihtiyaçların karşılanmasını temin etmek ve yaşam boyunca güvenlik hissi geliştirebilme imkânı sunmak. Anne sıcak, duyarlı, ihtiyaçları karşılamaya hazır ve bağlanmaya uygun özelliklere sahip olduğunda, bebekle arasındaki ilişki sağlam bir güven temeli üzerinde gelişir. Bu güvenli bağlanma, bireyin ileriki yaşamında kuracağı tüm sosyal ilişkilerin temelini oluşturur. Yapılan pek çok araştırma, çocuğun yaşamının ilk iki yılı içerisinde yaşanan kısa süreli bir ayrılığın bile, ilerleyen yıllarda daha büyük sorunlara yol açabileceğini göstermiştir.

Ayrılık kaygısı yaşayan çocukların, anneden ya da başka bir bakım verenden ayrıldıkları durumlara karşı aşırı korku tepkisi verdikleri, ayrı kalma anlarına tahammül edemedikleri ve bu nedenle kreşe ya da okula başlamakta oldukça zorlandıkları görülür. Bunun temel nedeni, bebeğin anneden ayrılık anlarına karşı kendi kendini sakinleştirebilme yeteneğinin yeterince gelişmemesidir. Bebekler bu yeteneği doğum sonrası dönemde yavaş yavaş kazanırlar. Annelerin doğumdan itibaren bebeğe yaklaşımı ise bu yeteneğin gelişmesini etkileyen asıl faktördür.

Anne ayrıldığında çocuğun yaşadığı duygusal sıkıntı, "Ayrılık Kaygısı" olarak bilinir. Bu ayrılık sırasında hissedilen duygusal rahatsızlık sadece kaygı ile sınırlı kalmaz; aynı zamanda sevilen bir varlığın kaybı nedeniyle depresyon da ortaya çıkabilir.

Ayrılık kaygısı, özellikle küçük yaşlardaki çocuklar için gelişimsel bir dönemin parçası olarak ortaya çıkar ve genellikle ebeveynlerin doğru tutumları sayesinde tedavi gerektirmeden düzelen bir süreçtir. Bu dönemde, ebeveynlerin çocuğa güven verici ve anlayışlı bir yaklaşım sergilemesi, çocuğun kaygılarını aşmasına yardımcı olabilir. Ancak, ayrılık kaygısı dört yaşın üzerindeki çocuklarda ortaya çıktığında ya da şiddetlendiğinde, bu durum Ayrılık Kaygısı Bozukluğu (AKB) olarak tanımlanır ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur.

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu, çocuğun sadece ebeveynlerinden ayrılma anında değil, aynı zamanda bu ayrılık ihtimaliyle ilgili düşüncelerinde de yoğun kaygı yaşamasına neden olur. Bu kaygı, çocuğun günlük yaşamını, okul hayatını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Tedavi edilmediğinde, ayrılık kaygısı bozukluğu'nun çocuğun okul başarısını ve arkadaşlık ilişkilerini ciddi şekilde sekteye uğratabileceği gözlemlenir.

Ayrılık Kaygı Bozukluğu tedavisinde ilk tercih edilen yöntem bilişsel davranışçı terapidir. Bu tedavi şekli, çocuğun kaygılarını anlamasına, bu kaygılarla başa çıkma becerilerini geliştirmesine ve ayrılıkla ilgili olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmesine yardımcı olur. Terapide, çocuğun yanı sıra ebeveynlerin de sürece dâhil edilmesi önemlidir; çünkü ebeveynlerin destekleyici ve doğru yaklaşımları, tedavi sürecini hızlandırır ve kalıcı sonuçlar elde edilmesine katkı sağlar.

Ayrılık kaygısı yaşayan çocuklarda şu belirtiler görülebilir:

  • Ebeveynden ayrılmada zorluk çekme
  • Uykuya dalma problemleri
  • Ayrılık anında öfke nöbetleri
  • Ayrılıkla ilgili kabuslar görme
  • Ebeveynlere sürekli olarak telefon veya mesaj yoluyla ulaşmaya çalışma
  • Karın ağrısı, baş ağrısı gibi fiziksel yakınmalar yaşama
  • Okul devamsızlığı
  • Gece yalnız yatmama
  • Sosyal çevre edinmede güçlük çekme

Bu tür durumlarla başa çıkmak için aşağıdaki öneriler faydalı olabilir:

  • Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirin ve her fırsatta onunla oyun oynayın.
  • Çocuğun kaygısını anladığınızı gösterin; eleştirel söylemlerden kaçının (örneğin, “Kocaman oldun, ağlama” veya “Çok ayıp ediyorsun” gibi ifadelerden sakının).
  • Çocuğunuza döneceğiniz zamanı onun anlayacağı bir şekilde açıklayın.
  • Bebeklik döneminden itibaren sürekli yanınızda veya yanında uyumayın; sosyal çevrenizi ve çocuğun sosyal çevresini dar tutmamaya özen gösterin.
  • Çocuğunuzun yanından ayrılmadan önce, nereye gideceğinizi ve ne kadar süre kalacağınızı net bir şekilde belirtin; belirsizlik yaratmaktan kaçının.

Formun Üstü

Formun Altı