Italo Calvino, bir edebiyat klasiği olduğu kadar bir şehir üzerine düşünme denemesi olarak da kabul edilebilecek olan Görünmez Kentler adlı kitabında bir anekdot kurgular Marco Polo ile Kubilay Han arasında geçen. Yıllardır kendisine gezip gördüğü, tattığı, kokladığı şehirleri anlatıp duran Marco Polo’nun, kendi şehri olan Venedik’ten hiç bahsetmediği dikkatini çeker Kubilay Han’ın ve sebebini sorar. Polo’nun cevabı ilginçtir:
“Bunca zaman ne anlattım sanıyorsun ki sana?... Ne zaman bir kent anlatsam Venedik’le ilgili bir şeyler söylüyorum. Diğer kentleri anlamak, farklılığını kavramak istiyorsam gizli bir ilk kentten yola çıkmak zorundayım. Benim için bu, Venedik."
Aslında hepimizin içinde bir şehir yatar. Bu potansiyel şehir her şehirde bir akis bulur kendisine. Kök-şehir, anne-şehirdir aradığımız gerçekte. Onu bulduğunun farkına, ancak çok talihli olanlar varabilir. O zaman aradığının baştan yitirdiği şehir olduğuna karar verip onun labirentlerine, bulmacalarına, tozlu zaman tabakalarına eğilir; arar.
Mustafa Armağan da aradığı şehri içinde sonradan bulup yeni baştan kuran talihlilerden. Daha önce Şehir Asla Unutmaz (1996), Şehir, Ey Şehir (1997) ve Alev ve Beton (2000) adlı eserleriyle çıktığı yolculuğu Bursa Şehrengizi adlı kitabında daha bir yoğunlaştırmış ve olgunlaştırmış görünüyor.
Bursa Şehrengizi, masalsı bir önsözle açılıyor. Kendisi bu şehirden gurbete çıkan yazar, yolculuğunda ilginç bir yolcuyla daha karşılaşır: Bursa’dır bu yolcunun adı ve yazarın çocukluğunu yaşadığı yıllardan sonra o da gurbete çıkmış, geride adı Bursa olan ama asıl Bursa’ya adından başka çok az tarafı benzeyen bir suretini bırakmıştır. İkisinin dertleşmeye dönüşen konuşmalarından kitaptaki denemeler vücut bulmuştur.
Beş bölümden oluşan kitabın ilk bölümü “Hangi Bursa?” başlığını taşıyor. Daha çok Bursa’yı teorik olarak yıkmayı ve yeniden kurmayı amaçlayan yazar, “Bursa’yı yıkmak” ve “Sinan’sız Osmanlı” yazılarında Saltuk-nâme’den Haussmann’a, Emir Sultan’dan Derrida’ya uzanan derin bir çizgide yeniden yorumlamaya girişiyor Bursa’yı.
İkinci bölüm, “Bursa’da zamanlar ve mekânlar”da şehrin çeşitli lokal noktaları üzerinde odaklanan hoş denemelere yer veriliyor. Yazar zaman zaman biraz kitabın havasından kopmak pahasına Yeşil Türbe’nin yakınlarda yapılan bir restorasyonuna isyan etmekten alamıyor kendisini.
Bursa’yı sevenler ve kuranları (Orhan Gazi ile 1950’lerden sonra bu şehrin tamamen şahsî gayretiyle yeniden ayağa kaldıran rahmetli Kâzım Baykal hocayı, Niyazi-i Mısrî ile Evliya Çelebi’yi) aynı hizaya koyarak incelediği üçüncü bölüm, Evliya Çelebi’nin o hoş sözü “Velhasıl Bursa sudan ibarettir”le noktalanıyor.
Ardından Uludağ’a çıkartıyor bizi Armağan. “Dağ ve yol” adlı uzun yazısında geleneksel kültürümüzdeki dağ sembolizmini Uludağ’a uyguluyor ve ardından 16. yüzyılın sufi şairlerinden Lâmiî Çelebi –ki kitaba adını veren Şehrengiz-i Bursa’nın müellifidir- ile bir dağ seyahatine çıkartıyor sizi. Bir şairin asırlar önce yazdığı bir manzumenin müthiş güzellikteki beyitleriyle asırlar sonrasında Uludağ’ın bâkir tabiatını temaşa etmek gerçekten de ayrı bir zevk.
Son bölümde ise yazar, bizi kendi çocukluk macerasının mahrem sırları içerisine kabul ediyor. Zaman zaman hikâye tadında, zaman zaman da hatırat-deneme karışımı bir üslupla çocuk gözüyle bir şehrin dokusunda ilerliyor, kâh bir Şeyhülislamın yatırı başında mum yakarken, kâh bayramlarda ağzı tatlanırken, kâh rüya ile hakikati birbirine karıştırdığı esrarengiz demleri yaşarken yakalıyorsunuz onu. Velhasıl kitabı kapadığınızda bir büyük başkenti yeni bir gözle tanımış, onun ruhuyla yeniden tanışmış olduğunuzu hissediyorsunuz.
Mustafa Armağan, Bursa Şehrengizi, İstanbul 1998, İz Yayıncılık (Bursa’da Gaye Kitabevi’nden temin edilebilir.)