Bağışıklık bırakıyor mu? Desek daha doğru olacak aslında. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda bağışıklığın değişken olduğu saptandı. Yani sende başka derecede, bende başka derecede. Zaten hastalık oluşturma derecesi de genetiğe bağlanıyor. Dün bahsetmiştim, ACE-II proteinine bağlanabilme bu enfeksiyonun vücutta yayılım ve hastalığın ağırlığında çok belirleyici olduğunu biliyoruz. Genetik veya sonradan(sigara, kirli hava, yaşlılık) olarak bu proteini fazla olanlarda hastalık ağır seyrediyor. Hatta şimdi ACE-II’nin varyasyonlarına göre bağlanmanın etkilendiği tartışılıyor. Afrika’da hastalık azlığı bu ACE-II’deki değişikliğe bağlanıyor. Olabilir mi? Olabilir tabi.
Bağışıklık bırakma dediğimiz mikrobu tanıma sanatıdır. Süreç muntazam giderse yabancı madde(antijen diyelim) tanıyan ve bunu savunma ve hafıza hücrelerine sunan hücrelerin iyi çalışır. Süreç hastalığı yenme ve bağışıklık bırakma ile sonlanır. Bazı virüsler daha bu aşamada bağışıklığı baskılayabilir veya bu işlemden kaçabilir. Antijenlere karşı antikor(plazma hücrelerinin salgıladığı savunma proteinleri) üretmemiz vücut savunmamızın temel ögelerinden. Vücutta bu antikorları ölçerek enfeksiyonun geçirilip geçirilmediği ve bağışıklık bırakıp bırakmadığını anlıyoruz. Bazı özel durumlarda antikor yüksek olsa da bağışıklık olmayabiliyor. Ya da başka hastalıklarda antikor seviyeleri çok düşük olsa hatta tespit edilmese bağışık kabul edilebiliyor. Karışık bu mevzu.
Biz Covid-19’da antikor bakarak bağışıklığı ölçüyoruz. Şimdilik. Yapılan çalışmalar enfeksiyonun geçirildiği ve sonraki ilk 3 hafta antikorların kanda en yüksek seviyede olduğunu gösteriyor. Fakat takiplerde antikor seviyesinin hızla düştüğü, 4-5. Aylarda neredeyse saptanmaz olduğu tespit edildi. Ne demek şimdi bu? Bu durumda aşı hayal olabilir mi? Burada hastalık bağışıklığının virüsün hangi partikülüne, aşı bağışıklığının hangi partikülüne karşı geliştiği önemli. Tabi aşı üretirken etkinliği artsın diye, bağışıklığı güçlendirmek için aşıya yapılan işlemler de var. Yani aşı hastalığı geçirmekten daha güvenli olabilir. Hiç aşı olmayabilir de…
Plazma bağışının da erkenden yapılması gündeme geliyor. Vakit geçtikçe antikor azalıyorsa plazma etkinliği de azalacaktır. Erkenden plazmalar toplanmalı ve depolanmalı manası çıkıyor burdan. Kızılay’ımıza çok iş düşüyor.
Başından beri söylüyorum, salgını öğrenerek yöneteceğiz. Şimdilerde tartışılan virüsün tam da bağışıklık bırakmayacağı, mevsimsel grip gibi tekrar edip durma olasılığı. İlk yazılarımda korktuğum bir durum vardı.. Virüsün dolanıp dolanıp dünyada yaşlı insan bırakmayana kadar etkisinin geçmemesi.. Komplo teorilerinden biri olsa da gerçeklik payı giderek artıyor. İnşallah olmaz.
Tabi bu düşünceler yerli aşının önemini daha da arttırıyor. Aşı çalışmalarımızın sonuç verip bu konuda dışa bağımlı olmamamız gerekiyor. Savunma sanayimizin gelişmesi, bu sayede bir çok gelişme gibi Ayasofya Cami’sini tekrar ibadete açabilmemiz(Hamdolsun) dışa bağımlılığımızın azalması ile oldu.
Çokça sorulan bir sorunun cevabı ile bitirelim bugünkü yazıyı. Covid-19’a karşı bağışıklık sistemimizi güçlendirelim mi? Bunun net cevabının şu anda verilemeyeceğini düşünüyorum. Çünkü başta bağışıklık sistemimizin iyi çalışması faydalı iken hastalık akciğerlere yayıldığında zararlı olmaya başlayabiliyor. Ama net olan şu: Bağışıklık sistemimizin kötü çalışmaması lazım. Yani bağışıklık sistemimizin yetersiz veya baskılanmış olmaması lazım. O halde abartmamak kaydı ile, normali koruyacak şekilde bağışıklık sistemimiz desteklenebilir diyelim.
Sağlık Bakanlığı’mıza, Bilim Kurulu’muza, Sağlık Çalışanlarımıza Allah’tan güç, kuvvet ve muvaffakiyetler dileyerek bitirelim bugün.