Dünya dijital paraya geçiş yapmaya zorlanırken paranın tarihine bir göz atalım dedim. Bilindiği gibi tarihte ilk para madeni idi. Milattan Önce(M.Ö.) 7. Yüzyıldan önceki zamanlarda topraktan alınan mahsuller, hayvanlar, şarap, yağ, tuz ve deniz kabukları gibi ürünlerin ticareti, takas yoluyla yapılıyordu. Değişik sorunlar çıkıyordu ve Lidyalılar buna M.Ö. 7 yüzyılda son verdi. Altın-gümüş karışımının değişik oranları ile elde edilen para artık alışverişlerde kullanılmaya başlandı.
Kağıt paranın tarihinde ise Çin’in M.Ö. 110. yıllarda deriye yazma yoluyla kullanılmaya başlandığı söylenir. Kağıt olarak yine Çin’de M.S. 8. Yüzyılda kullanılmış. Batıda ise 18. yüzyılın sonlarına doğru kağıt paranın yaygın kullanılmaya başladığını görüyoruz.
İlk olarak İtalya’daki Medici ailesi bankacılık sistemini kurup Avrupa’da pek çok şube açmışlardı. İngiltere’de de bu işi Goldsmith yapmıştı. Halkın altınlarını alıp yerlerine kayıt mahiyetinde damgalı, bakiyeli kağıt (bank ve not = banknot) veriyorlardı. Zamanla bu kağıtlar ile başka şubelerden altın çekmeye başlandı. Damgalı kağıtların alışverişlerde de kullanılmaya başlanması kağıt paranın temellerini oluşturdu. Böylece bankacılık ve paradan para kazanma birilerini zengin eder oldu. Altın karşılığı para basma geleneği de buna dayanır.
Bankacılıktan başka para transferi ile para kazandan da Tapınak Şövalyeleri. Başlangıçta amaçları sadece para taşımak olmamasına rağmen bu yolla çok para kazandılar. Emellerini kolayca fonlandılar. Sistem tapınaklardaki muhasebecilerin yazdıkları mektuplardan oluşuyordu. Sahibinden başka birinin işine yaramayan bu mektuba teslim ettiği altın miktarı yazılırdı. Gittiği yerdeki tapınağa mektubu verdiğinde altınını alırdı. Ödediği havale ücreti %10-15 civarında olabiliyordu. Tabi 7-8. yüzyıllarda başlayan bu sistem, yolların güvensizliği ve soyulmalara karşı önemli bir sigorta halini almıştı. Günlük yaşamın güvensizliğinden ortaya çıkan bankacılık ve para taşıma işi paradan para kazanma yoluyla dünyanın en zengin yapılarını oluşturdu. Bu yapılar FED(ABD merkez bankası) ve IMF de dahil tüm merkez bankalarının kurucusu oldu. Tüm dünyada parayı bu oluşumlar kontrol etmekte. Şimdilerde bu oluşumlara küreselciler deniyor.
Paradan para kazanan bu çete pek çok devlette banka kurmuşlar, daha sonra bu bankaların bazıları merkez bankası halini almış. Sahiplik yüzdeleri değişmekle beraber ülkelerin para politikalarını belirlemekte bazen yarı bağımsız bazen tam bağımsız hareket eder olmuşlar. Mesela Devletimiz Merkez Bankası’nın hisselerinin büyük çoğunluğuna sahipken yönetiminde ve karar mekanizmalarına hakim olmadığını biliriz. Karar mekanizması kim sorusuna cevap alabilen yok henüz. Merkez Bankası’nın toplam hisse fiyatı 25.000 tl. Ucuz bir araba fiyatı. Elbette bu hisselere sahip olmak önemli ama para etmiyor. Önemli olan karar mekanizması. ABD’nin merkez bankası FED tümüyle ABD devletine ait değil. Meşhur sekiz aile bunların sahibi. Ancak FED’in hisse oranı önemli. Hem sermayesi ederi kadar hem de orada hissen kadar konuşuyorsun.
Temmuz 1944’te Birleşmiş Milletler(kuruluşunu şu anki küreselciler organize etmişti) devletleri topluyor. 1946’ya kadar yeterli devlet yapılan anlaşmaya imzayı basınca Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruluyor. Bir ons(28gram) altını 35 dolara fişliyorlar, devletlere de getirin altınlarınızı size altınınız kadar dolar vereyim diyorlar. 1971’de ABD ben oynamıyorum deyip dolar getirdiğinizde altınınızı veremeyebilirim deyip anlaşmadan çıkmış. Daha sonra uluslararası para birimi devreye girmiş vs. vs. Bundan sonra ABD altın karşılığı olmadan istediği zaman dolar basmakta. Kim hesap sorabiliyor? Hiç kimse… Diğer devletlerde Merkez Bankaları para basabiliyor. Ama enflasyon gibi bir bedeli var. Sistem iyi kurulmuş değil mi?
Kontrol eden kim? Belli değil mi?