AK Parti iktidarından önceki 10 yıl (1992-2002) büyük çalkantılarla doluydu. Faili meçhuller, toplumun sinir uçlarına dokunan provokasyonlar, ömrü birer yıllık hükümetler, terör örgütleri, gecelik faizlerin % 7000'leri bulduğu ekonomik krizler... Lakin içlerinde öyle bir olay vardı ki bugüne yansıması ve toplumsal etkisi bakımından hepsinden daha ön plandaydı: 28 Şubat Süreci.
Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve benzeri isimler üzerinden samimi müslümanları töhmet altında bırakacak haberler gündemden düşmüyordu. İnançlarının gereğini yapmak isteyen insanlar medya tarafından ya terörist ya sapık ya da irticacı olarak gösterilmeye çalışılıyordu. Namaz kılan öğrencilerin videoları çekilip irticai faaliyet adı altında ana haber bültenlerinde izletiliyordu. 2009 yılında Habertürk'te Balçiçek Pamir imzasıyla çıkan yazıda ise Fadime Şahin'in konsomatris olduğu, Ali Kalkancı'nın bir ayyaş olduğu belirtiliyor, o dönemde servis edilen haberlerin kurgu olduğu anlatılıyordu. Lakin toplumda bir kesim, bu tarz haberlerle 28 Şubat Süreci'ni destekleyecek şekilde kışkırtılmıştı.
- 28 Şubat 1997: Sincan'da tanklar “demokrasiye balans ayarı” vermek amacıyla caddelere inmişti.
- 4 Mart 1997: MGK'da Başbakan Necmettin Erbakan'a 18 maddelik kararlar bildirisi sunuldu. İlköğretimin 8 yıla çıkartılıp, imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, imam hatip ve meslek liselerine katsayı uygulaması, öğrencilere başörtüsü yasağı, Kuran kurslarının kapatılması gibi sonuçlara yol açacak maddelerdi.
Bir yandan hakimlere, savcılara, basın mensuplarına irtica brifingleri adı altında yoğun şekilde baskı yapılmaktayken; siyasette de sular durulmuyordu. Refah-Yol'un DYP'sinde fireler başlamıştı. İstifa eden DYP vekilleri DTP'yi kurdu.
- 4 Nisan'da Alparslan Türkeş'in vefatı gündemi değiştirdi fakat uzun sürmedi.
- 21 Mayıs'ta Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'ne Refah'ın kapatılması için başvuruda bulundu.
- 30 Haziran'da ANASOL-D hükümeti başa geldi.
- Çiçeği burnunda Anayasa Mahkemesi başkanı Ahmet Necdet Sezer, 16 Ocak 1998'de Refah Partisi'nin kapatılma kararını açıkladı. Refahlılara 5 yıl siyaset yasağı konuldu.
- 11 Ocak 1999'da ANASOL-D hükümeti gensoruyla düştü.
Siyasetin seyri buydu. Lakin toplumda hiç unutulmayacak yaralar açılmıştı.
Nuray başörtülü bir üniversite öğrencisiydi. Son final sınavına girmek için sırasına oturdu. O hariç tüm sınıfa kağıtlar dağıtıldı. Kağıdını istediğinde “Ya insan gibi giyinin gelin ya da çıkın uğraştırmayın” dendi. Yerinden ayrılmayıp sınava girmek istediğinde kolluk kuvvetleri tarafından zorla üniversiteden çıkarıldı. Hücreye alındı. Hangi terör örgütünden olduğuna dair sorular soruldu? Nuray eğitim öğretime engel olmaktan 6 ay ceza aldı. Ardından hakkında 2 dava daha açıldı. Karnındaki ikiz bebeklerden birinin kalbinin durmasına yol açan olaylar zinciri bu şekilde başlamıştı. 5 yıl sonra hakkındaki davalardan beraat etti ancak davaları Nuray'ınkiler kadar çabuk(!) sonuçlanmayanlar da vardı.
Yüzbinlerce insan mağdur oldu. Vatanını, milletini, askerini, polisini seven dindar insanlara bir kısım eller tarafından operasyon çekilmişti. Kimisi hanımının veya kardeşinin tesettüründen, kimisi kıldığı namazdan dolayı işlerinden, üniversitelerinden atılmışlardı. Lakin bu süreçte FETÖ'cülere hiç kimse dokunmuyordu. Okullar, dershaneler, yurtlar açmaları hızlanmıştı. Boşalan mevki ve makamlara hızlı şekilde yerleşiyorlardı. 28 Şubat süreci, FETÖ'nün arayıp da bulamadığı atmosferi hazırlamıştı.
Kamuda ve eğitim kurumlarında başörtüsü engeli 2012 yılında tarihe karıştı. Tabi bu da kolay olmadı. Tutulan tutanaklar, psikolojik baskılar yine bir süre daha devam etti. Öğrencilerden sonra, kamuda çalışanlar ve milletvekilleri de bu özgürlüğe kavuştu. Devlete ve millete meydan okumadılar, hizmet ettiler.
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin aslında yaraların hala iyileşmediğini şu sözlerle ifade ediyor: “Bu mecliste siyaset yapacaksanız “Bu kadına haddini bildirin” ifadesinin ne manaya geldiğini bilmiyorsanız bile öğrenmeniz lazım. Bütün başörtülü arkadaşlarımızın şu anda kalbi titriyor. Başörtüsü bizim hayatımızın mücadelesi olmuştur. Bu konuyu küçümseyen, bu konuya dair geçmişi bize dayatmak isteyen karşısında bizi bulur.”