Geçtiğimiz günlerin en önemli gündem maddelerinden birisi, hiç şüphesiz ki, Genel Kurmay eski başkanlarından İ.B’nin başlattığı ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun üzerine tüy diktiği bir iddia idi.

Sözüm ona FETÖ’nün ‘siyasi ayağını' sorguluyorlardı.

Her haliyle tel tel dökülen bu yaklaşım, Türkçemizdeki çok güzel sözlerden birisini hatırlattı bize…

“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır!”

Evet, mezkûr eşhasın bahse konu yaklaşımı, bütünüyle bu sözün tefsiri gibiydi adeta.

Nasıl mı?

Şöyle:

Hatırlayalım, sabık Genel Kurmay Başkanı başta olduğu süre içerisinde anılan lanetli örgütün elemanlarına yönelik bir tek dosya bile hazırlamamış, buna karşın onlar tarafından tutuklanmaya varacak denli bir operasyona maruz kalmış…

O süreçte, yaptığı tüm hataların rağmına zamanın başbakanı Erdoğan, İ.B’yi savunmuş ve operasyonun akamete uğramasını sağlamıştı.

Peki, bu özne ne yaptı?

Kendisine iyilik yapan Erdoğan’a kumpas kurma anlamına gelebilecek bir iddiayla ortaya çıktı. Bu hususa dair çok şey yazılıp çizilebilir ama asıl mesele başka olduğundan bu şahsın nankörlüğünü bir kenara koyup, yavuz hırsızlığın kitabını yazmış olan Kılıçdaroğlu’na gelelim.

Bir kez daha hatırlayalım…

Bu bay, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna Baykal’a çekilen kaset operasyonu vesilesiyle oturmuştu herkesin malumu olduğu üzere…

Sonrasında ise yaptığı tüm işlerde ve verdiği tüm beyanatlarda FETÖ diye bilinen melun örgütün sağladığı lojistik desteğin izleri vardı.

Görevi, ana muhalefet partisinin Genel Başkanlığı değil, Tayyip Erdoğan’a hakaret ve küfretmekti adeta. Tabii ki her ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı indirmek…

Bunun için her türlü hukuk ihlali ile birlikte bilumum ahlâkî değerleri de altüst etmekten çekinmedi.

17/25 Aralık darbe girişiminde FETÖ isimli ahlaksız örgütün kendisine sağladığı montaj tapeleri anayasal suç olmasına aldırış etmeksizin meclis kürsünden okudu.

Yetmedi, bu terör örgütüne yönelik bütün hukuki yaptırımların tam karşısında durdu ve örgütü sahiplendi.

Sadece kendisi sahiplenmekle kalmadı CHP milletvekillerini bu işle görevlendirdi.

Zaman Gazetesi önünde nöbet tutan hatta güvenlik güçleriyle kıyasıya çatışan milletvekillerini hatırlatayım da gerisini siz hesap edin.

FETÖ’nün birçok kripto elemanını danışman yapmakla yetinmeyip milletvekili listelerine koyarak anılan örgüte bütün gücüyle destek veren bu şahsın FETÖ’nün siyasi ayağının araştırılmasına yönelik bu sözde talebi, tam anlamıyla ön almaktan ibarettir.   

Evet, ön almak!

Yani devletin elindeki birtakım delillerle kendisine ulaşacağı bilgisine ulaşan Kılıçdaroğlu, felaket kapsına dayanmadan önce ön almak zorunda kalmıştır.

Esasen bu ön almak çabası da örgütün talimatıdır!

Tıpkı, örgütün melun liderinin “Kontrollü Darbe” tezviratını ayniyle dikte ettiği gibi…

“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözünü yazımızın en başında bu nedenle zikretmiştik zaten.

Düşünün, bir adam (Erdoğan) darbenin asıl hedefi ve öldürülmesi için hayli sofistike operasyonlara maruz kalıyor ama buna rağmen FETÖ’nün siyasi ayağı… (?!)

Buna mukabil 15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından tüm giriş ve çıkışları kapatılan havaalanından çıkabilmesi için önündeki tankların kaldırıldığı, darbecilerin nezaretinde güvenli (!?) bir yere kadar ulaşması sağlanan özne ise sütten çıkmış ak kaşık!

17/25 Aralık sürecinden itibaren ‘Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’nün siyaset imamı’ olduğunu iddia edegeldim hep.

Üstelik öyle böyle değil, ta başından beri bu iş için yetiştirilen ve verilecek olan tüm görevleri hayatı pahasına gerçekleştirme azmi içerisinde olan bir kişi…

Yani bir anlamda ‘fedai’ denebilecek denli meselenin tam göbeğinde duran bir eleman…

İşte bu hakikat ortaya çıkmasın diye yahut ortaya çıkarsa bile sulansın ve olabildiğince vülgarize edilebilsin diye ortaya atılmış bir tezvirattan ve ön almaktan ibarettir Kılıçdaroğlu tarafından seslendirilen bu iddia…

Gerçekler ortaya çıktığında ve herkesin şoke olacağı bilgiler faş edildiğinde, yeniden yazarız bu konuyu kısmetse…