Bir Ramazan-i şerifi daha yaşatan Rabbimize binlerce kez hamdolsun!.. 

İşte yine rahmet, mağfiret ve bereketle lebalep dolu bir yeryüzü güzellemesinin, tüm maneviyatıyla tam merkezindeyiz.

Her tarafımızı rahmet ve mağfiret askerleri kuşattı.

Melekler, alınlarından öpmek için civanmertleri arıyorlar.

İnayet, her türlü zorluğu kolay etmek için bahane kolluyor...

Ve ihlâs, âlemlerin Rabbinin rızasını kazanmak için yollara düşmüş gönül erlerini ağırlıyor.

Tüm maddi olgular, ‘Bu dünya hayatı bir oyun ve bir eğlenceden ibarettir!’ kutsi fermanının yeşerttiği muhteşem iklimin içerisinde, adeta bir çelik çomak mesabesine düşüyor.

Bütün bu harikuladelikler için ne kadar şükretsek az, değil mi dostlar...

Buram buram rahmet tüten bu ayda dünya (özellikle kadir gecesinde), meleklerin yeryüzüne inmesine müsait bir hale gelir ve her yer nurla cilalanır.

Ruhlarında inceliği yakalamış olan bahtiyar benlikler, bu güzellikle irtibata geçip rahmette fena bulurlar.

Rahmetin bir kulda tecelli etmesiyle, o kimsenin birçok fevkaladelikleri teneffüs etmesinden daha tabii ne olabilir ki?

İşte bu güzellikler senfonisinin bütün haşmetiyle terennüm edildiği bizim geleneğimizde ve bu geleneğin yoğurduğu kültürümüzde, Ramazan ayı ile birlikte gelen maneviyatın, nasıl bir fırsat olarak telakki edildiğinin ve güzel insanların, güzellikte ve hayırda nasıl yarış ettiklerinin bol miktarda örneği mevcuttur.

Zenginler, konakların kapılarını bu ay vesilesiyle ardına kadar herkese açar ve gelenin kim olduğu sorulmaksızın herkes iftar ve sahur ederdi.

Tabiatıyla bu iftar sofralarına, ihtiyaç sahipleri gider ve herhangi bir minnet duygusuna kapılmasına gerek kalmaksızın yiyip içerdi.

Minnet duygusu da ne demek?!

Tersine ev sahipleri, misafirlerinin böyle bir duyguya kapılmasına imkân bırakmadığı gibi, ancak İslâm anlayışının terbiye edebileceği bir rikkat ve zarafetle ‘diş kirası’ adıyla bir de hediye verirlerdi.

Buradaki ince düşünüş ve nezakete dikkat buyurun lütfen!

Anlatılmak istenen kısaca şudur: “Siz, lütfedip iftar davetimize icabet ettiniz. Sizi zahmete soktuğumuz için, şu parayı lütfen alınız…”

Kelimenin tam anlamıyla harikulade değil mi?!

Böyle bir inceliği, sadece ve sadece İslâm öğretisi ruhlara nakşedebilir!

Bize düşen; paha biçilmez bir hazinenin anahtarı hükmündeki bu mübarek ayın her anını büyük bir iştiyakla değerlendirmek, fakirleri gözetmek, infak etmek, ibadetlerimizde huşua riayet etmek, gıybetten kaçınmak, her türlü fenalıklardan imtina etmek, güzel görmek, güzel düşünmek, kalp ile gönül dünyamızı olabildiğince zenginleştirmek ve bütün bunların hâsılası olarak Rabbimize yakınlaşmaya gayret edenlerden olmaktır.

Ramazan-ı şerifinizi en kalbi hislerimle tebrik ediyorum…

Mübarek olsun.

Nihat NASIR

[email protected]