Geçen cumartesi günü Bursa Kızılay Şubesi olarak sahadaydık. Yardımlara başlamadan önce ihtiyaç sahibiyim diyerek başvuran ailelerin evlerine giderek yerinde tespit yapıyoruz. Gerekiyorsa hemen gıda yardımı yapıyoruz. Gerisi teferruatlı değerlendirmeden sonra. İhtiyaç yoksa yardım yapmıyoruz. Gönüllüler ile beraber 60 araç, 150 kişi 1000 adreste yaklaşık 4000 ihtiyaç sahibine ulaştık cumartesi günü. Çocuklara bayramlık hediyeler, evlere erzak bıraktık. Ama yaşadığım bir hadise var ki unutmam mümkün olmayacak, anlatayım..
 
Bursa’nın en yüksek mevkilerinden Mollafenari mahallesinde görevlendirildik. Daha önce gelmiştim aynı amaçla buralara. Biliyordum ve Şube Müdürümüz Tanju Bey’e aman beni yazma oralara merdiven çakmaktan iflasım kesildi dedim. Yazmış, unutmam bunu diyerek gençlik kollarından Sena ile düştük yollara. Dik yamaçta, ancak bir arabanın ancak geçebildiği, adına cadde denen yerlerin sokaklarını arıyoruz. Sokak dediğin yerlerin çoğu da merdiven. Araba ile giderken bazen bir sokağa sapmak için neredeyse geriye dönüyoruz, acayip de bir yokuş... Arabanın tekerleri çekmedi ömürlerinde böyle patinaj.. Beni yad ediyorlardır hala. Neyse hikayeye geçelim. İhtiyaç sahibi teyzenin ve diğer kahramanların ismini değiştirerek anlatacağım.
 
Atiye teyze ihtiyaç sahibiyim diye kızılaya başvurmuş. Biz de hem yerinde tespit hem de ramazan yardımlarını bırakmak üzere Atiye teyzenin dilekçesindeki adrese gidiyoruz. Normalde on dakikalık yola asfalt çalışmaları yüzünden 45 dakikada ulaşabildik. Ama ne sokaklar ne caddeler.. Virajlar ve dönüşlerin keskinliği bizi sağa sola savuruyor arabanın içinde. Hızlı da değilim hani. Neyse vardık adrese çaldık kapıyı. Genç bir bayan geldi. Benim annem Atiye hanım, benim de adım Mehtap dedi. İki kardeşim var biri şizofren öbürü de yurt dışına çalışmaya gidecekti salgından dolayı gidemiyor, işsiz dedi. Atiye hanım nerde diye sorduğumda, annem çok yukarda, araba ile de gidilmez merdivenler çok yorucu dedi. Kimliğini de bana bıraktı dedi. Ben bir koliye baktım bir merdivenleri düşündüm, düşünürken Atiye hanımın kızı bana bırakın ben veririm dedi. Hem bazen bende kalır annem dedi. Ben de başvurdum benim de ihtiyacım var deyince tamam bırakayım dedim. İncelediğimizde kendisinin de yardıma ihtiyacı olduğunu düşündüm. En fazla annesi paylaşırlar erzağı diye geçirdim içimden. Kendisine de yardım için gelindiğinde paylar eşitlenir diye düşündüm. Annesinin kimlik bilgilerini alarak o adrese bıraktık yardım malzemelerini.
 
İçimden kurtulduk merdivenlerden deyip Halim amcanın evini aramaya başladık. Halim amcanın erzağını bırakıp çıkarken yolda yazlık kasabanın kaşar sakini tipinde bir adam biz de ihtiyaç sahibiyiz kardeşim bize niye gelmiyorsunuz diyerek atarlandı. Kafamı kaldırıp baktım, orta boylu kızıla çalan siyah saçlı, hafiften ziyade şişman, azılara doğru kayba uğramış dişleri, etli dudakları ile bana bakıyor. Bıyıklar pala, çeneye kadar iniyor, saçlarla ayını renkte. Elinde de pitbul köpek, sanırsın tam sayfiye şımarığı.. Normalde böyle tiplere taviz vermem ama kafama nasıl bir sopa indiyse hadi gidelim Sena dedim. Onbeş kişilik erzağımız var onbeş de adresimiz. Onaltıncıya erzağımız yok. Ama Halim amcadan önceki adrese ulaşamamıştık. Dur bakalım artı bir erzağımız var deyip düştük yola. Şu merdivenlerden dedi, çıkalım hemen orda. Ama adamın dediğinizi değil ki, çıkmakla bitmiyor merdivenler. Solumuz ev, sağımız uçurum, arkamız Bursa. Çok yüksekteyiz. Arkamızı dönünce Bursa’nın her yeri görünmekte. Eşsiz manzara.. Neyse merdiven çakmaya devam ediyoruz. Çıkıyoruz, çıkyoruz.. Sağa dönüp çıkıyoruz, sola dönüp tekrar çıkıyoruz. Bir sokağa ulaştık. Sola dönüp tahtaların eğreti şekilde birbirine tutturulmuş olan bahçe kapısını yere sürüterek açtım. İçeri girdiğimizde bir eve girdiğimi düşünemedim açıkçası. Sağımda iki kapı, solum avlu.  Kapıların içi harap durumda. Bakılacak gibi değil. Avludaki ağaç gölgesine oturdum. Bizim sayfiye şımarığının kardeşi geldi. Biz Kızılay’dan geliyoruz diyeceğim, diyemiyorum hızlı nefes alıp vermekten. Merdivenlerin yorgunluğu akciğerimin en ücra köşelerinde de çıkaramıyorum sanki. Soluklanıp Kızılay’dan geliyoruz kimliğiniz varsa kaydınızı yapalım dedim. Adamın kardeşi annem var onun kimliğini alın derken annesi geldi. Teyzecim kimliğini getirir misin dedim, kayıt yapalım. Teyze ne dedi? Oğlum kimliğim kızımda, dedi bana. Bu dakikadan sonra sesler, sokak düğünü mikrofonundan çıkıyormuş gibi yankılanmaya başladı kafamda. Oğlumun kimliğini kaydedin dedi teyze.. Kardeş ben gideceğim abimin kimliği deyince safiye yakışıklısının aslında ‘şizofren hastası abi’ olduğunu anladım. Utandım o zamana kadar kadarki yakıştırmalarımdan. Bıyıklı abinin kimliğini aldım kaydettim. Atiye teyze kızım da başvurmuştu ona da uğrayın ne olur dediğinde, uğradık uğradık Atiye teyze, kızının adı da Mehtap di mi dedim. Şaşırmadı adını sormadan bildiğime. Hayat onlara şaşırması gereken durumları unutturmuştu adeta. Pitbullu abi şizofren, diğer abi de yurt dışına çıkamayan da kardeşi idi. Hikayeler örtüşmüştü.Kaydı yapıp erzağı bırakıp çıktık.
 
Bursa manzarasında merdivenlerden inerken Sena’ya döndüm ve şu sözleri sarfettim: Sena, Allah bugün Atiye teyzeyi erzaksız bırakmadı. Gelmeye burun kıvırmamıza rağmen bu sahil yakışıklısının peşine takıp yolladı, bıraktırdı Atiye teyzenin erzağını.
 
Güle güle yesinler. Allah yardımcıları olsun