Covid-19 salgınında henüz Çin dışında vaka görülmemişken ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgın hakkında doğru dürüst açıklama yapmamışken Devletimiz, Bilim Kurulu’nu toplayarak salgın stratejilerini ortaya koymaya başladı. Gerekli her hamleyi hem DSÖ hem de diğer Avrupa ülkelerinden önce yaptı.
İlk vakalar, Avrupa’da Ocak ayının sonuna doğru görülmeye başlanırken, bizim ilk vakamız 11 Mart’ta görüldü. Salgının etrafımızdaki ülkelerdeki seyrini izlemek, alınan kararların da isabetli olmasını sağlıyordu. Çünkü önümüzde örnekler vardı. Alınması gereken tedbirleri de bu örnekler üzerinden ülkemize uyarladık. Okulların tatil edilmesi, vatandaşlarımızın yurda getirilmesi ve karantina süreçleri gibi.. Kitlesel tedbirleri diğer ülkelerden çok çok önce aldık. Bu tedbirler çok dezavantajlı olmamıza rağmen yayılmayı da geciktirdi. Bu dezavantaj ne idi? Biz ilk vakayı hastalığın dünyaya yayılmasından sonra gördük. Hemen her ülke için vaka kaynağı sadece Çin iken, bizim için kaynak bütün dünya idi.
Peki ilk vakanın çıkışını takiben Avrupa ülkelerine göre erken alınan tedbirler nelerdi?
• Okulların kapatılması (38-48 gün önce)
• Toplu bulunan mekanların kapatılması (37-46 gün önce)
• Toplu etkinliklerin kısıtlanması (38-47 gün önce)
• Kapsamlı seyahat kısıtlamaları (37-51 gün önce)
• Yurt dışından gelen yaklaşık 20.000 kişiye 14 günlük Karantina uygulamaları (başka ülkede yok).
Bu tedbirlerin alınma tarihleri, Bilim Kurulumuzun ve Sağlık Bakanlığımızın konuya ne kadar vakıf ve konsantre olduklarını gösteriyor. Avrupa ülkeleri sadece kapalı alanlarını hastaneye dönüştürürken, biz hem Atatürk Havaalanı’nı gibi geniş yerleri hizmete hazırlıyoruz hem de yeni hastaneler yapıyoruz. Yoğun bakım ünitesi sayılarımız hepsinin çok önünde. Sosyal medyadaki görüntüleri hepimiz görüyoruz. Toplu ceset görüntüleri, sokakta hasta yatakları, koridorlarda inleyen hastalar, yoğun bakım yatağı beklerken vefat etmiş hastalar… Hepsi çok yaralayıcı… Aynı durumda değiliz, ancak bu aynı duruma düşmeyeceğiz anlamını da taşımasın. Hastaneye yığılmayı önlemek için vaka sayımızı düşürmemiz lazım. Bunun için de yapmamız gereken tedbirlere uymak. Dünya üzerinde bitmeyen salgın yok. Bu da bitecek. Ne kadar tedbir alırsak o kadar az zararla atlatacağız.
Cumhurbaşkanlığı’mızın aldığı tedbirler ve yaptığı çağrılar çok önemli. Salgın ve doğurduğu sonuçlara toplumsal birlik olarak yanıt vermek, milletimize ve devletimize sahip çıkmak bizi çok daha müreffeh bir geleceğe taşıyacaktır. Çünkü toplumsal refleksleri istemeyen, bireyselliği ön plana çıkarıp ulus devletlerin çanına ot tıkamayı isteyen bir düzen var. Salgının sorumlusu olabilirler, olmayabilirler de… Ancak insanlara korku ve panik pompalıyorlar, algı yönetiyorlar. Salgının sorumlusu olsalar da, olmasalar da bundan gayet güzel faydalanıyorlar. Daha iki hafta önce salgın süresince el değiştiren uluslararası iş yapan şirketlerden 645 tanesi satılmıştı.
Güçlü olduğumuz başka yönler de var. Donanımlı hastanelere ve sağlık personellerine sahibiz. Sağlık Personelleri sahada kahramanlıklara imza atıyorlar. Bizi diğerlerinden ayıran tüm bu hizmetler için kimseden para talep edilmemesi. İlaç tedavisindeki başarımız ve İmmün Plazma tedavisi bizi sevindiren gelişmeler. Avrupa ülkelerinde ve ABD’de böyle tedavi başarıları sadece Almanya’da var.
Bunun yanında tüm dünyada yaşanan maske ve diğer korunma ekipmanı sıkıntısını en az yaşayan ülke konumundayız. Ülkelerin adeta korsanlık yaparak birbirlerinin koruyucu ekipmanlarına el koyduğunu gördüğümüz şu günlerde bizim Devletimiz vatandaşlarına ücretsiz maske dağıtıyor. Bakın Fransa İçişleri Bakanı’na, halkına maskeleri en yakınınızdaki hastaneye bağışlayın diye çağrıda bulunuyor. Biz ise, ‘’Çin de dahil’’, yardım isteyen ülkelere ihtiyaçlarını elden geldiğince karşılıyoruz. Neden diye soracak olursanız cevabı belli: Damarlarımızdaki Asil Kan’dan…
Aldığımız tedbir kadar güçlüyüz, güvendeyiz..
Salgın biterse ne zaman biter, nasıl biter? yarın...
Sağlıcakla kalın..