Hayatımız farklı bir veçhesiyle ağaca benzer.
Değil mi ki her birimizin ağaçlar gibi kökleri (büyütülme şeklimiz), uzun ve sağlam bir gövde ( gelişimimiz) ve yetişkin hayatımızda büyütüp çiçek açtırdığımız, dallarımız /davranışlarımız vardır.
Bu minvalde gövde oluşum/gelişimi aşamasında doğal gelişimimizi sekteye uğratan gelişigüzel darbelerle budanırken oluşmuş yaralar(ımız) da vardır.
Bu yaralar da kendi seçimlerimizle değil, iyi niyetle doğru bir şekilde büyümemiz için annemizden başlayarak içine doğduğumuz ailede, sonrasında çevrede ve büyük bir fotoğrafta toplumumuz tarafından oluşturulmuştur.
Budarken ve budanırken ölçü nedir yapılan müdahalenin ne kadarı doğru ne kadarı yanlış? Ne budayanların ne de budananların bilmediği farkında olmadığı bir süreç.. Ve yine açılan yaraların ne kadarı ölümcül ne kadarı hafif bir çizik... Bilmiyorlardı, bilmiyorduk. Farkında değillerdi, farkında değildik.
Büyüttüler, büyüdük. Ancak bu yaralar biz görsek de görmesek de bizimle birlikte büyüdüler ve bir yere gitmediler zaten istesek de gitmezler, artık bugün kim olduğumuzun da bir parçasıdırlar.
Bu bağlamda yetişkin bir hâl alınca yaraların farkında olmak yaraların iyileşmesi için elzemdir. Ve hatta olmazsa olmaz olandır.
Ancak bilinmesi gereken şudur ki farkındalık /iyileşme çalışması derin yaraları değil hafif yaraları /çizimleri merhem sürerek kapamamızı sağlar, ağır derin yarayı büsbütün yok edemez...
Çünkü gövdeye vurulmuş yarayı /çiziği tamamen yok etmek mümkün değildir.
Ve yine çünkü HER TEMAS İZ BIRAKIR ve iz /yara artık bizim bir parçamızdır.
Yarayı /çiziği İnkâr etmek sadece yarayı daha da büyütmeye yarar başka da bir şey değil...
Belki de yarayı kabul edip neden ve nasıl oluştuğunu anlayıp yönetmekle eski ve sürekli devam eden acı dindirebilir ve travma değişir, bu anlamda travma tecrübeye dönüşür ve onun çevresinde, üzerinde, gelişmemizi sağlar.
Evet. Yara büsbütün iyileşmez. Sadece onu kendinize ve çevrenize zarar verecek bir konumda tutmayacak şekilde yönetebilirsiniz.
Gelişim /iyileşme sürecinde unutulmaması gereken gerçekliğimiz budur.
Bu gerçekliğin unutulması dikkate alınmaması halinde, iyileşme sürecinde olur da ara ara yaralar tekrar kanar ( ki hayat yolculuğunda tekrar kanamaması mümkün değildir) yine depresif bir ruh haline bürünüp, niye yaram tamamen kapanmıyor, niye yine eski ruh halime geri döndüm? Diye heves(iniz) kırılmasın gelişim /iyileşme durmasın , kişi kendine küsmesin...
Bu hâl doğal olarak böyledir.
Aslında yaraları tamamen yok etmek zorunda olmadığınızı bilmek de rahatlatıcıdır/
Yarayı kabul etmek kendinle savaşının bittiği yerdir. Ve artık İyileşme başlamıştır.
Son tahlilde yaralarımızı ve hayat yolculuğunda başımıza gelenleri bilmek önemlidir, çünkü onlar bugün olduğumuz kişiyi meydana getirdiler.
Kimlik sorunu yaşamak istemiyorsak başından bugüne hikayenin hepsini anlamak ve ileriye dönük bir bilinç düzeyine yakışan şekliyle daha iyiye doğru yürümek zorundayız.
Bu şu demek değildir yaralarımızla özdeş olalım her dem onları gündem edelim geçmişe takılıp kalalım...yaralara takılıp kalmak yerine onu aşanlar, geçmişinin kendine kim olduğunu söylemesine izin vermemiş olanlardır. İşte onlar asil, kaliteli kişiliklerdir.
Geçmişi/olanı anlayıp, şimdiye ve geleceğe, daha iyiye, olması gerekene dair çaba içerisinde olanlara selam ...
Vesselâm