Değişen dünyada covid -19 gerçekliği bize ne anlatıyor?

Küresel bir köy haline gelen dünyada her ulusun ve bireyin kendine ve kendi gerçekliğine göre anlamaya çalıştığı ve var olan soruna cevap vermeye çalıştığı içinden geçtiğimiz zamanlara dair  bir yazı yazayım derken zihnim yıllar öncesine gitti.

Kendime ait bir blog sayfası açmıştım.

Daha dün gibi hatırlıyorum,  kendimi anlatan bir başlangıç yazısı olarak ne yazayım? Diye düşünürken, hayata dair bakış açımı anlatan bir sözle, yazıya şöyle başlamıştım: Hayat yorumdur.

Yorum nedir?

Yorumlar gerçekliğe dair anladıklarımızıdır.

Algıladıklarımızdır.

Gerçek değildirler.

Çünkü gerçekliğin kendisini hiçbir zaman hiçbir insan zihni tam olarak kuşatamaz.

İnsan ise sadece gördükleriyle, hissettikleriyle var olanı anlatmaya çalışır ki insanın küçük gözleri ne kadar bütün bir gerçekliği görebilir ki?

En nihayetinde görüyoruz dediğimiz şeyler, güneşten gelen ışıklarla gözümüze yansıyan on binde dört ışığın gör dediği küçücük parça parça kırıntılar değil midir?

Bütün bu küçük gördüklerinden yola çıkarak insanın her şeye” budur “ demesi ne kadar doğru olabilir ki? Düşünmek lazım…

Tam da bunun içindir ki İnsan gördüklerine de çok inanmamalı…

Kesin olarak böyledir dememeli diye düşünüyorum.

Bu arada tenakuz gibi görünebilir ancak bu söylediklerim şahsımın yorumlarından ziyade hâlihazırda bilim dünyasının en son yaptığı bilimsel gerçekliklerdir.

Bilimin söylediği bu satırların yazarının da sevdiği bir sözü burada paylaşarak konuyu yeniden felsefi ve psikolojik düzleme hemen getireyim istiyorum.

Evet, heisenberg’in söylemiyle: Kesin olan bir şey varsa o da hiçbir şeyin kesin olmadığıdır.

Çünkü insan hiçbir zaman o an içinde bulunduğu psikolojik ve sosyolojik şartlandırmalardan bağımsız yorumlar yapamaz.

Bütün sözleri bir mekânda ve bir zamanda belli şartlar etrafında şekillenmiştir.

Bir şekilde var olan gerçekliği hastaysa hasta psikolojisiyle, sağlıklıysa sağlıklı, üzüntülüyse üzüntülü, neşeliyse neşeli, korkuyorsa korkakça, umutluysa umutlu olarak yorumlar.

Yani yorumları çevresel ve içsel sorulardan ve dolayısıyla sorunlardan yani kendinden, kendi ve toplumunun gerçekliğinden bağımsız değildir.

Covid-19 salgınında da böyle oldu.

İnsanların dünyada aniden değişen yeni durumu anlama konusunda farklı algılar, anlamalar, değerlendirmeler sonucu anlam veremedikleri yeni durum çerçevesinde belirsizlik girdabında korku ve kaygı temelli farklı psikolojik tepkiler verdiklerini gördük.

Evet, güvenli huzurlu öngörülebilir mutlu bir dünyada bir şekilde yaşamak... Bütün insanların dileğidir.

Doğal olarak her insan belirsizliğin olmadığı yarının öngörülebilir güvenli olduğu bir dünyada yaşamak ister.

Ancak acaba dünya ve insanlar güvenirlik endişesi yaşanmadan yaşanacak yer ve varlıklar mıdır?

Tarih felsefesi ve bilinci bize bu konuda çokta iyi şeyler söylemiyor.

Geçmişte de insan yavrusu gerek doğadan kaynaklanan gerekse kendi elleriyle yeryüzünde çok acılarla karşılaşmış.

Bundan sonrasında da farklı olmayacak.

Dünyada her an bir deprem, sel, tsunami, nükleer savaş ve son olduğu şekliyle salgın şeklinde bir virüsle karşılaşabiliriz.

Ancak bütün bu zorlu ve mücadele içerisinde geçen günlerden sonra insanlık ailesinin yine farklı psikolojik iklimde, coğrafi, siyasi, sosyolojik koşulda yaşamayı başardığını da görüyoruz.

Bu süreçte yapılacak tek şey yeni duruma uygun yeni bir psikolojik düşünüş  ( olaylara anlam verenin, yorum katanın biz olduğumuzu bilerek bu olayı da abartmadan geçici olduğunu bilerek meseleye sağduyulu yaklaşmak) ve sağlıklı alışkanlıklar (bağışıklık sistemini kuvvetli kılmak, el yıkama, sosyal izolasyon ) edinmektir.

Evet, bir şeyler değişmeye devam eder insan da yeni şartlara kendini uyarlamaya devam eder.

Ve hayat yeniden yerinden kaldığı yerden devam eder.

Her tarihte olduğu gibi…

Covid-19 dan sonra da öyle olacak.