“Yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi birer topluluktur”. En-am Suresi 38.Ayet.
Beyoğlu’nun arka sokaklarında kendinden geçmiş bir vaziyette gezen İngiliz vatandaşı gece geç saatlerde sokak köpeklerinin saldırısına uğramıştı. İstanbul emniyeti ayaklanmış, çok geçmeden İngiltere büyükelçiliği acı haberi İngiltere hükümetine bire bin katarak bir telgrafla ulaştırmıştı. Çok geçmeden II Mahmut İngiltere hükümetinden bir telgraf almıştı. Telgraf ’ta İngiltere hükümeti, artık canımıza tak etti Majesteleri rica ediyoruz, bu gidişata artık bir son verin diye sitemlerini iletmişti.
Avrupa’daki devletlerin sokaktaki köpeklerin toplanarak “köpeksiz sokaklar” oluşturulmasını örnek alan Osmanlı hükümeti aynı uygulamayı İstanbul’da faaliyete geçirmeye karar vermişti. Son yaşanan olay işin tuzu biberi olmuştu. Padişah çıkartmış olduğu ani bir kararla kentteki bütün köpeklerin Sivrida’ya gönderilmesini emretmişti. Vapurlara toplanan köpekler, Sivrida’ya sürgüne gönderildiler. Ancak çıkan ani bir fırtına sonucunda bazı vapurlar geldiği sahile dönmek zorunda kalıyorlardı. Bir süre sonra İstanbul un çeşitli semtlerinde çıkan yangınlar köpeklerine bağlı halkın bir intikamı olarak değerlendirildi. Halkın köpeklerin gönderilmesine tepki göstermesi sonucunda, üzerinde kamuoyu baskısı olan II Mahmut geri adım atmış, vermiş olduğu kararla köpeklerin yeniden şehre getirilmesini emretmişti.
Yaşananlar daha başlangıçtı. Sultan Abdülaziz döneminde olaylar tekrar alevlenmiş, köpeklerin tekrar toplanarak sivri adaya nakledilmesine karar verilmiş ve tekrar adaya gönderilmişti. Bu olaydan sonra Çemberlitaş’tan Kumkapı’ya kadar uzanan büyük bir yangın çıkmış halktan bazıları bunu “köpeklerin laneti” olarak değerlendirerek padişaha tepki göstermeye başlamıştı. Bunun üzerine Sultan Abdülaziz kanunu geri çekerek tekrar köpeklerin şehre dönmesini sağlamıştı.
II Abdülhamit döneminde ise köpekler en rahat dönemlerinden birini yaşadılar. Padişah köpeklerle uğraşmak yerine kuduz hastalığı ile mücadele için, dünyanın 3.üncü kuduz enstitüsünü İstanbul’da kurdurdu. Bu yöndeki çalışmalarla şehirdeki köpeklere bir dönem rahat nefes aldırdı. İstanbul köpeklerinin rahatı meşrutiyetin ilanıyla son buldu.
1910 yılına gelindiğinde,, İttihat ve terakki hükümeti “modernleşme” hareketleri kapsamında İstanbul’daki köpeklerden kurtulmanın yolunu tekrar aramaya başladı. Avrupa’da gelişmekte olan kozmetik sanayisinde kullanmaları açısından, Fransız şirketlerle çeşitli anlaşmalar imzalansa bile, halkın tepkisiyle karşılaşacağı düşünülerek bu plandan vazgeçildi. Bunun üzerine İstanbul Belediye Başkanı Suphi Bey,” kıvrak zekâsıyla” şehirdeki 80 bin köpeğin hızlı bir şekilde toplatılmasına karar vermiş ve köpekleri Marmara Deniz’indeki sivri Ada’ya naklederek ölüme terk etmişti. Sokaklarda bir tane dahi köpek kalmamıştı.
Sivriada sadece kayadan ibaretti. Üzerinde dikili bir ağaç yoktu. Hayvanların yiyecek bulabilecekleri büyük bir ada değildi.80 bin hayvan bu Ada’da ölüme terkedilmişti. Ada’ya bırakılan köpekler bir süre sonra birbirlerini parçalamaya başlamıştı. O günlerde onların acı sesleri ve ulumaları İstanbul sahillerine kadar ulaşmaktaydı. Bir süre sonra ise sesler kesildi. “Ne karada ne denizde ölümden başka onlara el uzatan yoktu”. Köpeklerin çığlıklarını duyan İstanbul halkının, bu sesleri ölene kadar unutmadıkları rivayet edilir.
İstanbul “Şehremini” Suphi Bey 80 bin köpeği yerinden yurdundan etmişti etmesine ama olay burada kapanmayacaktı. Hayvanların da tıpkı bizler gibi yeryüzünün sakinleri olduğunu Suphi Bey unutuvermişti. Kendi ifadesiyle gurur duyacağı icraata imza atmıştı. İki yıl sonra Marmara denizinde şiddetli bir “deprem” meydana geldi. İstanbul ve Tekirdağ gibi çevre illerde ciddi zararlar oluştu. Aynı yıl başlayan Balkan Savaşları’yla Osmanlı Balkanlardaki en büyük toprak kaybını yaşadı. Şehir halkı başlarına gelmiş olan bu iki felaketin Ada’ya sürülen “köpeklerin lanetine” bağlayarak Ada’yı, “hayırsız ada” olarak isimlendirmeye başladı.
Ve 2012 yılında ölen köpekler için Hayırsız Ada’ya bir anıt dikildi. 1910 yılında ölen 80 bin köpekten özür dilendi.
Rudyard Kipling in deyişiyle.
“Bir köpek yavrusu satın alın ve paranızla satın alın. Paranızı yüzde yüz bileşik faizle geri alırsınız”.
Neşeyle ve sağlıkla kalın.
MAYIS 2025