Küresel piyasalarda pandemi sonrasındaki toparlanma yol haritası henüz netlik kazanmadı. Dünyanın hiçbir bölgesinde pandemi kaynaklı sorunlar bitmedi. Türkiye’nin sorunları da olduğu gibi duruyor. Ülkemizde de diğer gelişmekte olan ülkelerde de sabit sermaye yatırımları durma noktasına geliyor iken bir toparlanma bile olsa 2020 yılındaki ekonomik küçülmenin bu şekilde devam etmesi mevcut sorunun 2021 ve 2022 yıllarına taşınması ihtimalini güçlendiriyor. Mevcut ekonomi yönetimi ise bu durumu telafi etmek için gözlemlediğim kadarıyla ilk fırsatta yeni bir yatırım programıyla kamu yatırımlarını arttırarak gelebilecek ve yaşanabilecek olumsuzlukları bertaraf etmeye çalışacak.

ENFLASYONDA YENİDEN HAREKETLENME BEKLENİYOR

Enflasyon rakamlarını inceleyecek olursak; TCMB’nin hedeflediği yıllık yüzde 5 rakamından uzak seyretmeye devam ediyor. Enflasyon son olarak  yıllık yüzde 12,62 olarak açıklandı.  Merkez Bankası, pandemi nedeniyle düşen petrol fiyatları ve  kısıtlanan ithalatın iç piyasa fiyatlarına sınırlı yansıyacağını düşünerek faiz indirebiliyordu.  Ancak alınan bazı ekonomik önlemler sonuç vermeye başlayınca İthalat tekrar artmaya başladı. İleride enflasyonun artacağı yönünde beklentiler güçlenmeye başladı. Nedenine bakacak olursak; İthalat artarken, bunu karşılayacak turizm kanalının tıkanması ve İhracatında sınırlı olmasından dolayı iktisadi faaliyetin yeniden canlanmasına bağlı olarak enflasyonda yeniden bir hareketlenme olacağı beklentisi kuvvetleniyor.

MERKEZ BANKASI ZOR DURUMDA

Merkez Bankası, 2013’ten beri eriyen rezervler ve 2018’de  kur şoku sonrasında rezervlerini yoğun bir şekilde kullanarak dövize müdahale etti ve  belli bir bant aralığında tutmaya çaba göstererek önlemler aldı. Sınırlı olan rezervler bu şekilde kullanılınca bu konu Türkiye’nin yumuşak karnı olmaya başladı. Çeşitli merkez bankalarıyla yapılan takas anlaşmaları, Çin ve Katar ile var olan anlaşmalar yetmemeye başladı. Merkez Bankası’nın 2009’dan beri uyguladığı politikaya baktığımızda, yurt içinde bankalardan alınan dövizlerle ve bunların bilanço dışı tutulmasıyla, aslında rezervlerin olduğundan daha yüksek gösterilmesi ile ilgili bir politika izleniyor.

Bu politika şu ana kadar normal bir şekilde işledi. Bankaların dövize erişimi mümkün olduğu sürece bu sistem işliyor. Ancak bu sisteminde yavaş yavaş sonuna gelindi. Geçmişten gelen ve pandemiyle birlikte Cumhuriyet tarihinin en yüksek ödünç alınmış dövizleri, altın üzerinden yapılan takaslarla birlikte Merkez Bankası’nın  55.3 milyar dolar bir yükümlülüğü var. Bu yükümlülükler oldukça kısa vadeli yükümlülükler. Merkez Bankası’nın manevra alanının kısıtlandığını ve müdahale alanının her geçen zamanda aşındığını görebiliyoruz.  Pandemi süresi boyunca elinden geleni yaptığını da söylemek mümkün. Bahsettiğim konularla ilgili olarak Türkiye’nin parasının kalmadığı veya tamamen iflasa süreklendiği gibi şeyleri gösterge olarak göremeyiz. Buradaki konu Merkez Bankamızın piyasada aktif olabilmesi veya kuru kontrol edebilmesi için ne kadar diğer Merkez bankalarından alınan ödünç dövizlere ihtiyacı olduğunu ve Ticari bankalardan alınan dövizlere bağımlı olduğunu gösterge olarak kabul etmemiz daha isabetli olacaktır. Merkez bankamızın zor durumda olduğu apaçık ortada ama bu yazdıklarımla, Türkiye hiçbir zaman finansman sorunlarını aşamaz diye düşünmek doğru bir yaklaşım değil.

2021’E KADAR FAİZ İNDİRİMİ BEKLENMİYOR

Bu bilgiler ışığında 23 Temmuzda toplanan Merkez Bankası geçen ay olduğu gibi faiz oranını sabit tuttu. Bu piyasanın beklediği bir karar oldu. Teknik açıdan bakıldığında enflasyonun yüzde 12’nin üzerinde olmasından dolayı faiz arttırması da beklendi. Pandemiyle ilgili yaraların hala açık olduğu bir ortamda yatırımcıların da ruh haline bakarak Merkez Bankası bu kararı almak zorunda kaldı. Zaten açıkladığı kararla enflasyonda yukarı yönlü bir risk olduğunu da açıkladılar. Benim beklentim yıl sonuna kadar bir faiz indirimi göremeyecek olmamız kaçınılmaz.

HAZİRAN AYINDA 190 BİN KONUT SATILDI

Bir diğer meseleye gelirsek, inşaat sektörü Türkiye’nin yan sektörlerini de besleyen uzun zamandan beri bu alanda ekonominin lokomotifi konumunda olan bir sektör. Kamu bankalarının eliyle konut kredisi Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir orandan yani 0.64 ten verilen faizlerle başlatılan kampanya ile haziran ayında 190 bin konut satıldı. 2019 yılı sonunda Türkiye’deki bankacılık hacmi 2.6 trilyon lira iken bugün geldiğimiz yerde hacim 3.3 trilyon Lira’ya yükseldi. 2019 yılında konut kredisi 199 milyar lira iken bugün geldiğimiz nokta 251 milyar lira. Maalesef yapılan faiz indirimleri tüketiciye yansımadı. Konut piyasasında  oluşan balon fiyatlandırmaya karşı resmi bir açıklama yapılmasa da düzenleme yapılacağı kesinleşti.

ALTIN NEDEN YÜKSELİYOR ?

Gündemdeki diğer bir konu Altın fiyatları. Avrupa Birliği’nin 750 milyar Euro’luk paketi karara bağlanmasıyla birlikte Altın rekor kırdı. Altın fiyatları, dünyadaki merkez bankaları para basmaya devam ettiği sürece de değer kayıplarının minimal olabileceğini söyleyebiliriz. Altının değer kaybetmesi teknik dirençler haricinde ancak COVID-19 aşısının bulunması ve risk iştahının artmasıyla beraber riskli varlıkların değer kazanmasıyla gerçekleşebilir. Yatırımlarınızı dikkatlice yapmanızı yatırım tavsiyesi vermeden yineliyorum.

KONUT VE OTOMOBİLDE BALON FİYATLAR OLUŞTU

Diğer bir husus, borsada hacim rekorlarının kırılması ya da endeksin zirveyi ulaşması gibi gelişmelerin nasıl bir arka planda gerçekleştiğinin görülmemesi. Konut ve otomobilde oluşan balonlaşma aslında borsada da oluşmaya başladı diyebiliriz. Borsamız; manipülasyonun fazlalaşıp yaygınlaştığı, bir yatırımcı kurumun tek bir hamleyle bütün sistemi alt üst edebildiği bir görünüm sergiliyor. Sermaye piyasalarının güçlü olması gerektiğini her zaman savunan biri olarak söylemem gereken SPK’nın küçük yatırımcıları koruyacak daha büyük ve eyleme dair bir düzenleme getirmesi.

İŞSİZLİK, RAKAMLARA YANSIMADI

Kısmi çalışma ve çeşitli kanunlarla rakamlara yansımayan işsizlik oranları dünya ve ülkemizde korkunç seviyelere ulaştı. Krediyle ötelediğimiz sorunlarımız ortada iken borsa yükselişiyle görmezden gelinen ekonomik sorunların ortadan yok olmasını bekleyemeyiz. Ortada çözülmesi gereken sadece ekonomik olarak değil her alanda çözülmesi gereken sorunlarımız var. Bana göre ülkemizin en büyük eksiği tepeden aşağıya doğru bir sistem sorunu. Ekonominin temelinde de insan olduğu için, toplumda aktif edemediğimiz ne kadar insanımız var ise; ekonomiye katılmasını sağlamak ve buna göre bir sistem kurmak mecburiyetindeyiz. Dünyada pandemiden sonra oluşacak yeni düzende ülkemizin yer alması  eğitim ve teknolojiye dayalı rasyonel çalışmalarımızla gerçekleşecektir.

 Geçmişte yapılan hatalar ve tecrübeler geldiğimiz noktayı bize özetliyor.  Umutsuz olup; öldük, bittik demek ve çaresizce beklemek yerine enerjimizi ve potansiyelimizi doğru yerlerde kullanmamızın zamanı geldi geçiyor bile…

Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle..

Sevgiyle ve sağlıkla kalın…