Uluslararası piyasaların büyük belirsizlikle baktığı Brexıt konusu anlaşmalı olarak 2020 yılının son gününde netleşti. Yani İngiltere 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren AB üyeliğinden resmen çıktı. Zaten İngiltere’yi kendileri gibi görmüyorlardı ki… Bunun birkaç sebebini sayacak olursak; İngiltere, coğrafi yapısı ve konumundan dolayı hiçbir zaman Avrupa ülkesi olarak görülmedi. Diğer sebep ise AB ülkeleri arasında serbest dolaşımına İngiltere katılmamıştı. En önemli sebep ise İngiltere para birimi olarak Euro’ya geçmedi kendi yani para birimi Sterlin’den asla vazgeçmedi.
Brexit ile birlikte dünyanın finansal merkezi olan Londra yerine yeni finansal merkezin Frankfurt’un olacağı öngörülse de İngilizler bunun bir gecede gerçekleşmesinin mümkün olmayacağında hemfikirler. Ayrıca finansal hizmetlerde ana dilin İngilizce olmasından kaynaklı bu durumun kendileri için bir avantaj olduğu düşüncesindeler. Haksız da sayılmazlar…
Londra çok kültürlü bir merkez. İngilizler ticaret kolaylığı anlamında çok daha etkin bir sistemlerinin olduğunu bu anlamda klasik Alman bürokrasisinin İngiltere’ye rakip olamayacağı inancındalar. İngiliz hukukunun uluslararası tahkim anlaşmalarında bir merkez olma özelliğine sahip olmasından dolayı Finansal ve hukuk anlamında da merkez olmaya devam edeceklerini düşünüyorlar.
PASTADA İNGİLTERE’NİN PAYI ÇOK BÜYÜK!
Bende İngiltere’nin finans merkezi olacağını düşünüyorum. Şimdi gelelim Türkiye İngiltere ilişkilerine… Türkiye İngiltere ile bir anlaşma gerçekleştirdi. İngiltere’nin ticaret konusunda ülkemiz için neden önemli olduğunu anlatmakta fayda var. İki ülkenin 2019 ticaret hacmine baktığımızda 14.8 milyar dolarlık bir işlem söz konusu. İngiltere’ye ihracatımız 11.2 milyar dolar. İthalatımız ise 5.6 milyar dolar. İhracatımızda 2. sıradalar ve İhracat fazlası verdiğimiz ülkeler çok az ve bu ülkelerden birisi İngiltere. Bu anlaşma Avrupa Birliği’nde olduğu dönemdeki İngiltere ile yaptığımız ticaret anlaşmasının devamı niteliğinde… Ayrıca sıfır gümrük uygulamasının devam edeceğini görüyoruz. Türkiye, Avrupa Birliği konusunda Gümrük birliğini genişletemediği için belirli kısıtlara sahip. Bunun İngiltere ile ileriki dönemlerde genişletmeyi, serbest dolaşım ve hizmetler sektörü üzerinden artabileceğini öngörülüyor.
(II) EKONOMİDE KAN KAYBINA FAİZ PANSUMANI
Merkez Bankası’nın 24 Aralıktaki 200 baz faiz artırımına gelecek olursak; yeni yönetimin piyasaya verdiği mesajlar piyasayı okuyan, sıkıntıları bilen, önceki yönetimin aldığı yanlış kararları düzeltmeye çalışan bir yönetim anlayışını devam ettirmekte kararlı olduğunu gösteriyor. Yok yere harcanan rezervler, faiz arttırılması gerekirken arttırılmayan faizlerin sonuçlarını son yaşıyoruz. Enflasyon ise almış başını gidiyor. Olumsuz algının sona ermesi için yeni yönetim çaba sarfediyor. En azından olumlu olarak bunu söyleyebiliriz. Ancak sorunlarımız o kadar fazla ki… Döviz borcunun yerli para cinsinden borca oranı yüzde 60’lara kadar arttı. Ayrıca ülkemiz büyürken cari açıkla büyüyor. İthalatımızın %85’i hammadde, yarımamül ve yatırım mallarından oluşuyor. Gerçekçi olacaksak eğer faiz artırımı işlerin yolunda gitmesi için değil, kanayan yarayı durdurmak için yapılmış bir hamle sadece.
Bu sebeple Merkez Bankamız borçlanma maliyetlerini arttırmak zorunda kalıyor. Asıl önemli olan bu sorunları çözebilecek gerçekçi bir bakış açısı ve reformlar dizininden geçiyor. İç siyasette yaşanan gerginlikler ve sorunlar gündemin dışında olan çağdışı tartışmalarda olumsuzluk taraflarımız maalesef. Ocak ayında 250 baz faiz artışı beklense de ben Merkez Bankası’nın toplam limitinin 300 baz puan olduğunu ve bunu hemen Ocak ayında kullanmayacağını düşünüyorum. Çünkü dünyada bu durgunluk ve eksi faiz varken Türkiye’nin politika faizini %21’lere %24’lere çekmesi dünyanın bütün tefecilerinin ve sıcak para baronlarının ülkemize akın etmesine sebep olur. Bir grup servetine servet katarken halk ve esnaf ise kredilerini zaten ödemekte zorluk çekerken piyasa içinde durgunluk artar ve borçların temerrüde düşme tehdidi kendini iyiden iyiye hissettirir.
DÖVİZ KURLARI İÇİN ÇOK KRİTİK AYLAR
Alınan bu kararlar yani faiz artırımları döviz kurlarında bir düşüş hissettirmesine karşılık dövizle ilgili Ocak ve Şubat aylarının kritik olduğunu düşünüyorum. Özellikle koltuğu 20 Ocak 2021 tarihinde devralacak yeni ABD Başkanının, Paris Anlaşması’na taraf olacağını, teşvik paketleriyle geleceği bilinen bilgiler içinde. Ancak Trump’ın CAATSA yaptırımlarıyla ilgili Türkiye’ye karşı olan yaptırımların müeyyidelerini demokratların değiştirme olasılığı hala masada. S-400’lerle ilgili ABD’nin ülkemize karşı nasıl bir adım atacağı ve döviz kurlarına bu adımların nasıl yansıyacağı merak konusu.
COVİD-19’DAN DAHA KÖTÜSÜ KAPIDA…
Yeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde zor günlerden geçsek de aşı haberleri ile bilimsel çalışmalarda bir mesafe alınmış olması geçen yılın başına göre yüreğimize su serpiyor. Hala riskler ve belirsizlikler mevcut olsa da ocak ve şubat aylarında karantina ile ilgili konular yine gündemimizde olacak. Karantina tedbirleri adı altında en demokratik ülkelerin bile yavaş yavaş otoriteleşmeye doğru gittiğini de gözlemliyoruz. Örnek olarak İspanya; aşı olmayan vatandaşlarının listesini tutacağını ve bu listeleri Avrupa Birliği ülkeleriyle paylaşacağını açıkladı. İnsanlık adına tedaviye evet ama çok ince bir çizgi bu… Dünyada bu çizgi geçilecek olursa eğer insanlık tarihi koronadan sonra kendini daha distopik bir dünyanın içinde bulur ve Covid-19 dan sonra dünyanın başına gelebilecek en büyük felaket olur.
Hayatımızda pek çok şeyi değiştiren bu virüsün olumsuz yanları kadar bize hatırlattığı bazı kıymetleri de fark etmiş olduk. Bir arada yaşamanın, özgür ve sağlıklı bir şekilde nefes alıp verebilmenin dünyada eşi benzeri olmayacak kadar kıymetli bir hazine olduğunu farkettik. 2021 yılının 2020 yılı aratmamasını ve yeni yılın size sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini diliyorum… Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle..