Siz bu yazıyı okurken 2022 yılını bitirmiş olacağız. Dünya sağlık örgütünün, 11 Mart 2020 tarihinde pandemiyi ilan etmesinin üzerinden, tam tamına 2,5 yıldan fazla bir süre geçti. O günden bu yana dünya küresel çapta değişime uğradı. “Yıkım o kadar şiddetli oldu ki, etkileri on yıllar boyunca kalıcı olma ihtimali yüksek değişimlere yol açtı”. Bir tarafta Salgının yayılımının kontrol edilmesi, ekonomik, beşeri ve sosyal etkilerini azaltma çabaları, diğer tarafta tedarik zincirleri, arz talep dengeleri, iş yapma yöntemleri ve çalışma modelleri, yaşamımızı dramatik olarak değiştirdi. “Reel sektör ve Hane Halkı yediği şamarın etkisini uzun yıllar unutacak gibi görünmüyor”.
Pandemi yalnızca sağlığımıza yönelik bir tehdit oluşturmadı. Başta ekonomi olmak üzere, toplumsal ve bireysel alanlarda da birçok etkisi oldu. Ülkemizin içinden geçtiği bu durumu madde madde, dilimin döndüğü ve aklımın erdiği şekilde sizlerle paylaşmak isterim.
Türk lirasının dış değerinin hızlıca düşmesi ve bunun doğal sonucu olarak enflasyonun yükselmesi Türkiye’de her şeyin alt üst olması için fazlasıyla yetti diyebiliriz.
Risklerin devam ettiği böyle bir ortamda, doğal olarak “Altın’da” payına düşeni aldı ve tüm zamanların zirvesine oturmuş durumda."
Ekonomik daralma ülkemizde belirsizlikleri beraberinde getirdi.
Üretimde girdi olarak kullandığımız ithal malların çoğu Çin kökenli olduğu için, bunların ithalatında oluşan sıkıntılar üretimimizi olumsuz etkiledi.
Yaşanan ithalat sıkıntıları maalesef Türkiye’nin ihracatını da sekte vurmuş durumda.
Tüm bunlara ek olarak yaşanan bu olumsuz hava, Otomotiv’den gıdaya aklınıza gelecek tüm ürünlere inanılmaz zamların gelmesine sebep oldu.
Pandemi ile ülkemizin üzerine çöreklenen kara bulutlar, Ekonomimizin canını yakmadan gidecek gibi gözükmüyor.
Üstüne üstlük reel sektörü ve hane halkını ezip geçen bir bela var ki sormayın gitsin. Şu günlerde adını en çok duyduğumuz sabıkalı bir kelime “Stokçuluk” diğer bir adıyla “fırsatçılık” Başka bir diğer adıyla “fetişist kazanma dürtüsü”. En basit bir açıklamayla, girdi maliyetlerinin üzerinde fahiş karlarla ürünlerini satanlar. Piyasalardaki en ufak fiyat dalgalanmalarını fırsata çeviren, kamuoyunun beslenme, sağlıklı yaşama ve korunma gibi temel ihtiyaçlarını, fahiş zamlarla sabote eden, Deposundaki ve elindeki ürünü satmayıp sözüm ona zam gelmesini bekleyen, propaganda ve manipülasyonla beslenen, adına” iş insanı” veya “tüccar” dediğimiz vebalılar sürüsü.
Ektiğimiz rüzgarlar günün birinde fırtınaya dönüşecek ve hiç kimse stokladığı “üç kuruş” malını,” iki karış” toprağın altına sığdıramayacak. Stok edilen malın faydası da “telef” olup gidecek. Tarih yine tekerrür edecek,1947 Yılının Fransa’sındaki zengin bakkalın kaderine ortak olacaklar.
Cottard, mahallesinde zengin bir bakkalın yüksek fiyata satmak üzere gıda maddesi stokladığını ve kendisini hastaneye götürmek üzere evine girdiklerinde yatağın altında konserve kutuları bulduklarını anlatıyordu. “Orada öldü. Veba para ödemez”.
2023 yılı ‘nın ülkemiz, ailemiz ve hepimiz için mutlu ve başarılarla dolu bir yıl olması dileğiyle…